paylaş
FaceBook

Ebû Hüreyre (r.a)’den nakledildiğine göre, Rasûlüllah (s.a.s.): “Burnu yere sürtünsün! Burnu yere sürtünsün! Burnu yere sürtünsün!” dedi. “Kimin ya Rasûlallah?” diye kendisine sorulunca da şöyle buyurdu: “Anne babasından birisinin ya da her ikisinin ihtiyarlığında yanlarında bulunup da cennete giremeyenin!” (Müslim, Birr, 9.)

Anne ve baba… Dünyaya gelişimize vesile kılınan iki eşsiz insan. Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan beri hayatlarını birleştirip yuva kuran ebeveynler, Rablerine sorumlulukları gereği o yuvanın sıcaklığında tertemiz yeni nesiller yetiştirmeyi hep borç bilirler. Kendilerine emanet edilen minik canları Allah’ın rızasına uygun yetiştirebilmek için her zorluğa katlanır, her türlü fedakârlığı göze alırlar. Çocuklarının mutluluklarıyla mutlu olur, hüzünleriyle hüzünlenirler. Evlatlarının her ihtiyacında yanlarında olan anne baba, gün gelip ihtiyarladıklarında, kendileri bakıma ve ilgiye muhtaç hale geldiklerinde artık yetişkin bir birey olan evlatlarının yanlarında olmasını beklerler. Onların güler yüz ve anlayışlarına her zamankinden çok muhtaçtırlar.

Yıllar akıp gittikçe kaçınılması mümkün olmayan, ömrün en düşkün dönemi ihtiyarlık zamanına eriştiklerinde anne babamızla olan ilişkilerimizin önemi daha da artar. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir gün ashabıyla birlikte bulunduğu bir ortamda “Burnu yere sürtünsün! Burnu yere sürtünsün! Burnu yere sürtünsün!” der. Rasûlüllah’ın sitemle bahsettiği bu kimseyi merak eden ashab, “Kimin ya Rasûlallah?” diye sormaktan kendini alamaz. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle cevap verir: “Anne babasından birisinin ya da her ikisinin ihtiyarlığında yanlarında bulunup da cennete giremeyenin!” (Müslim, Birr, 9.) Allah Rasûlü’nün insanın tüylerini ürperten bu sitem dolu ama aynı zamanda anne babamıza karşı sorumluluğumuzu hatırlatan ifadeleri, hiçbirimizin kulak ardı edemeyeceği önemli bir ikazdır aslında. Zira Rabbimizin hoşnutluğu anne babanın hoşnutluğuna; öfkesi de anne babanın öfkesine bağlıdır. (Tirmizî, Birr, 3.) Sevgili Peygamberimiz başka bir hadisinde ise “Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak en yüce kapılardan birisidir. O kapıyı istersen bırak, istersen tut!” (Tirmizî, Birr, 3.) buyurarak anne babaya iyilik etmenin cennete ulaştıracak en kolay yollardan biri olduğuna dikkat çeker. Bu fırsatı kaçırmak da değerlendirmek de insanın elindedir.

Bizden yalnızca kendisine kulluk etmemizi isteyen Rabbimiz, anne babamıza iyi davranmamızı da kesin bir şekilde emreder: “Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘Öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kol kanat ger ve ‘Rabbim! Onların beni küçükken (sevgi ve şefkatle) yetiştirdikleri gibi, sen de onlara merhamet eyle.’ diye dua et.” (İsrâ, 17/23-24.) O’nun katında anne babaya yapılan iyilik vaktinde kılınan namaz kadar değerli bir davranış, (Buhârî, Tevhîd, 48.) anne babaya isyan etmek ve eziyette bulunmak ise Allah’a ortak koşmak kadar büyük bir günahtır. (Buhârî, Edeb, 6.)

Anne babanın yaşlanmasıyla sorumlulukların tersine döndüğü süreçte evladın ebeveynini ihmal etmesi, onlara kötü muamelede bulunması ne Allah’ın ne de Rasûlü’nün rızasına uygun düşer. Zira hiçbir karşılık beklemeden sevmenin, hiçbir çıkar gözetmeden vermenin timsali olan anne ve babalar, çocuklarını yetiştirirken onlar farkında olsunlar ya da olmasınlar her türlü sıkıntıya göğüs germişlerdir. Bir annenin sırf yavrusunu karnında taşırken ve dünyaya getirirken çektiği zahmet, (Ahkâf, 46/15.) bir babanın sevabını yalnızca Allah’tan umarak

ailesinin geçimini sağlamak üzere gecesini gündüzüne katıp emek sarf etmesi (Buhârî, Îmân, 41.) ve ailesinin huzurunu kaçıracak bütün engel ve kötülüklerle mücadele etmesinden daha üstün bir çaba olmasa gerek. Bu nedenle Allah Rasûlü, hiçbir evladın anne babasının hakkını ödeyemeyeceğini ifade eder. (Müslim, Itk, 25.)

Küçükken anne babamız olmadan eksik kaldığımızı düşünüp onlarsız bir hayatı dahi tasavvur edemezken, büyüdükçe kendi ayaklarımız üzerinde durabildiğimizi fark edip kimi zaman kendi kendimize yetebildiğimiz yanılgısına düşeriz. Böylesi durumlarda ihmal ettiğimiz kişilerden biri de anne babamız olur. Halbuki hangi yaşta olursak olalım, her ne kadar kendimize yeni bir yuva kurup eşimizin ve çocuklarımızın sorumluluklarını üzerimize alırsak alalım, anne babamıza karşı görevlerimizi ihmal etmemizi ve onları yalnız bırakmamızı gerektirecek hiçbir neden yoktur. İmkanları ne kadar iyi olsa da hiçbir huzurevi, hiçbir bakıcı anne babanın evladından beklediği ilgi ve sıcaklığı hissettiremez. Anne babamızın bizden hayatta bir tek beklentisi vardır, o da onlara hayırlı birer evlat olabilmektir. Bunu ispat edebileceğimiz en uygun zaman ise sevgiye, şefkate ve anlayışa en çok muhtaç oldukları ihtiyarlık dönemidir. Genç ve sağlıklı zamanlarında gözlerinden sakındıkları evlatları uğruna nice zorluklara katlanan fedakâr anne babalarımızın ömürlerinin sonbaharında samimi bir gülüşü, hürmet ve ilgiyi kısaca her türlü iyiliği hak ettiği aşikardır. Böylesi hassas bir dönemde Allah katında geri çevrilmeyecek dualardan birisi olan anne baba duasına mazhar olmak evlatları için en değerli kazanımdır.

Rahmân’ın Rahmetine Açılan Kapı: Sıla-i Rahim