paylaş
FaceBook

“Ben, güzel huyları tamamlamak için gönderildim.”
(Mâlik, el-Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8, II, 903)

“Allah’ım! Yaradılışımı güzel yaptığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir.”
(Ahmed b. Hanbel, I, 403)

“Ben, haklı olduğu hâlde bile çekişmeyi bırakan kimse için cennetin avlusunda bir köşk, şaka da olsa, yalan söylemekten kaçınan kimse için cennetin ortasında bir köşk ve ahlâkı güzel olan kimse için de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim.”
(Ebû Davûd, Edeb, 7, V, 150)

 

Mâlik’ten rivâyet edildiğine göre, Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle demiştir: Yemen’e vali olarak giderken ayağım üzengiye koyduğum
sırada, Resûlullah (s.a.s.)’ın bana son öğüdü:
“Ey Muâz b. Cebel! İnsanlara karşı ahlâkını güzelleştir” olmuştur.
(Mâlik, Hüsnü’l-Huluk, 1-2, II, 902)

“En hayırlınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır.”
(Müslim, Fedail, 68, II/1810)

“En hayırlılarınızdan biri de ahlâkça en güzel olanınızdır.”
(Buharî, Edeb, 38, VII, 81)

“İyilik, güzel huydur. Günah, vicdanını rahatsız eden ve insanların duymasından hoşlanmadığın şeydir” buyurdu.
(Müslim, Birr, 45, III, 1980; Darimî, Rikak, 73, II, 628)

“Su, buzu erittiği gibi güzel ahlâk da günâhları eritir (yok eder); sirke balı bozduğu gibi kötü ahlâk da ameli bozar.”
(Taberanî, el- Mu’cemu’l-Evsat, No: 854, I, 470)

“Cennette dışı içinden, içi dışından görülen (şeffaf) köşkler vardır.” buyurdu. Bunun üzerine bir bedevî:
“Yâ Resûlallah! Onlar kimler içindir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz:
“Yumufşak ve tatlı konuşan, yemek yediren, oruca devam eden, insanlar uykuda iken namaz kılanlar içindir” buyurdu.
(Tirmizî, Cennet, 3, IV/673)

“Benim katımda en sevimliniz, ahlâkça en güzel olan ve etrafındakilerle hoş geçineninizdir ki, onlar herkesi sever ve herkes de onları sever. Benim katımda en sevimsizleriniz koğuculuk yapan, dostların arasını açan ve temiz kimselerde kusur arayanlarınızdır.”
(Taberânî, Evsat, 7693, VIII/341, 342)

“İmanca mü’minlerin en olgunu, ahlâkı en güzel olup, aile bireylerine karşı en yumuşak ve lütufkâr davranandır.”
(Tirmizî iman, 6, V, 9; Darimî, Rikak, 74, II, 629)

“Hayırlınız, ailesine hayırlı olanlarınızdır.”
(İbn Mâce, Nikah, 50, I, 636)

“Hayırlınız, kadınları için hayırlı olanınızdır.”
(İbn Mâce, Nikah, 50, I, 636)

“Kişinin keremi (cömertliği, ululuğu ve bütün iyilikleri) dinidir. Mürüvveti (mertlik ve insanlığı) aklı, hasebi (soyluluk ve asaleti) güzel ahlâkıdır.”
(Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, X, 328, Beyrut, 1984)

“Allah’ım, ayrılık ve bozgunculuktan, iki yüzlülük ve kötü ahlâktan sana sığınırım.”
(Nesâî, Sünen, ‹stiaze, 21, VIII, 263-264)

“Muhakkak şu (İslâm Dîni) benim râzı olduğum bir dindir. Ona ancak cömertlik ve güzel ahlâk yaraşır.
Sahibi bulunduğunuz müddetçe bu dîni, bu iki huy ile güzelleştirip şereflendirin
(takviye edin).”
(Taberânî, Evsat, No: 8915, IX, 424, 425)

“Şerrinden dolayı insanların kendisinden sakındığı kimse, insanların en şerlilerindendir.”
(Mâlik, Hüsnü’l-Huluk, 4, II/903, 904)

“Kıyâmet gününde (ameller tartılırken) mü’minin mizânında güzel ahlâktan daha ağır (gelecek) bir şey yoktur.
Şüphesiz ki Allah Teâlâ, kötü huylu, çirkin sözlü kimseleri sevmez.”
(Tirmizî, Birr, 62, IV, 362)

“Benim katımda en sevimliniz ve kıyamet gününde meclisime en yakınınız, ahlâkı en güzel olanınızdır.
Sizden en sevmediğim ve kıyamet gününde meclisimden en uzakta kalacak olanlar: Kibirli kibirli ağız eğerek gösteriş için lûgat parçalayan ve çok konuşan kimselerdir.”
Ashab: “Yâ Resûlullah, ( مُتَشَدِّقُونْ ve ثَرْثَارُونْ )’i bildik, ( مُتَفَيْهِقُونْ ) kimlerdir? diye sordular. “Kibirlenip böbürlenen kimselerdir” cevabını verdi.
(Tirmizî, Birr, 71, IV, 370, İbn Hanbel, IV, 193)

“Nerede olursanız olun, Allah’a karşı gelmekten sakının ve kötülüğün peşinden hemen iyiliği yetiştirin ki, onu silip yok etsin. Ayrıca insanlarla güzelce geçinin.”
(Tirmizî, Birr, 55, IV, 355; Darimî, Rikak, 74, I, 719)

“Sende Allahu Teâlâ’nın sevdiği iki (güzel) meziyet vardır: Onlar da hilm (yumuşak huyluluk) ve teenni (düşünceli, temkinli hareket)dir” buyurmuşlardır.
(Tirmizî, Birr, 66, IV, 366, 367)

“Mü’min ülfet eden (insanlarla iyi geçinen) kişidir. İnsanlarla iyi geçinmeyen ve kendisi ile geçinilmeyen kişide hayır yoktur.”
(Ahmed b. Hanbel, II, 4, 5, 335, 9436)

“Müslüman, güzel ahlâkı sayesinde Allâh’ın emirlerini yerine getirip devamlı oruç tutanlar derecesine yükselir.”
(Taberanî, Evsat, No: 3150, IV, 102-103)

“Mü’min, güzel ahlâkı ile (fazla) oruç tutup (fazla) ibadet edenin derecesine erişir.”
(Ebu Davud, Edep, 7, V/149)

“Mü’min, güzel ahlâkı sebebiyle gece ibâdet eden ve gündüz oruçlu bulunanların derecelerine erişir.”
“Kişi, güzel ahlâk ile geceyi ibadetle geçiren ve savaş meydanlarında şiddetli susuzluktan ciğeri yanan kimsenin
derecesine ulaşır.”
(Mâlik, Hüsnü’l-Huluk, 6, II/904)

“Allâhu Teâlâ, İbrahim (a.s.)'a şöyle vahyetti: – Halilim (Dostum)! Kâfirlere karşı olsa da ahlâkını güzelleştir ki, iyilerin girdiği yere giresin. Ahlâkını güzelleştiren kimseyi, Arşımın altında gölgelendirip cennet sularından içireceğimi ve onu civarıma yaklaştıracağımı vâdettim.”
(Taberanî, Evsat, No: 6502, VII, 261)

“Can ve gönülden iman eden, kalbini her türlü fenâlıktan temizleyen, dili doğruyu söyleyen, gönlünü hoş
tutup hâline râzı olan, ahlâkını düzelten
(güzel) sözleri dinleyip ibret nazarı ile bakan kurtulmuştur.”
(İbn Hanbel, V, 147)

“Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktır.”
(İbn-i Ebi’d-Dünya, Kitabu’s-Samt, No: 27, 48, Beyrut, 1988)

İnsanların, cennete girmelerine en çok vesile olan şeylerden sorulunca, Resûlullah:
– Allah’tan korkmak ve güzel ahlâktır, buyurmuştur. Ve insanların cehenneme girmelerine en çok sebeb olan şeyler sorulunca
da,
Resûlullah: – Ağız ve tenâsül uzvudur (üreme organıdır), buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 62, IV, 363)

“Benim katımda en sevimliniz ve kıyamet gününde meclisime en yakın olanınızı size haber vereyim mi?”
Bunu iki veya üç defa tekrar buyurdular. Ashab: “Evet, yâ Resûlullah”, dediler. Resûlullah:
“Ahlâkça en güzel olanınızdır” buyurdu.
(İbn Hanbel, II, 185)

“Kişinin İslâmî güzelliklerinden biri de (mânâsız, faydasız) ve kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesidir.”
(Mâlik, Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 3, II, 903)

“Mü’min; insanları kötüleyen, lânetleyen, kötü söz ve çirkin davranış sergileyen kimse değildir.”
(Tirmizî, Birr, IV, 350, 48; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 405, 416)

Muâz b. Cebel (r.a.), (bir yere) yolculuk yapmak istediği bir sırada Resûlullah Efendimiz’e şöyle söyledi:
– Ey Allah’ın Resûlü! Bana öğüt ver. Resûlullah:
– Allah’a ibâdet et, O’na hiçbir şeyi şerik (ortak) koşma-buyurdu. Muâz yine:
– Ey Allah’ın Resûlü! Bana öğüdünü arttır, dedi, Resûlullah:
(Bir) Fenâlık yaptığında hemen iyilik yap- buyurdu. Muâz (yine):
– Ey Allah’ın Resûlü! Bana -öğüdünü- artır, dedi. Resûlullah:
– Dosdoğru ol , ahlâkın güzelleşsin- buyurdular.
(İbn Hibban, Birr, 524, II, 283)

Üsâme b. Şerik (r.a.)’ten; Şerik dedi ki: Resûlullah (s.a.s.)’ın huzurunda bulunuyorduk. Âdeta başımızın üstünde bir kuş var, onu kaçırmamak için hiç birimiz ses çıkarmıyordu. O sırada bazı kimselerin gelerek Peygamber Efendimize:
– Allah katında en sevgili kullar kimlerdir? diye sordular. Peygamber Efendimiz:
– Ahlâkı en güzel olanlardır- buyurdular.
(Taberanî, Evsat, No: 6376, VII, 196)

Umeyr b. Katâde (r.a.)’den; bir kişi Resûlullah (s.a.s.)’a:
– Ya Resûlallah, hangi namazın derecesi daha yüksektir? diye sordu. Resûl-i Ekrem:
– Devamlı sûrette tam bir huşû (gönül huzuru) ile kılınan namazdır- buyurdu. Adam:
– Hangi sadakanın derecesi daha yüksektir? diye sordu. Resûl-i Ekrem:
“Darlıkta, az şeyden yapılan infak (hayır yapmak)buyurmuştur. Adam:
– Mü’minlerin imanca en olgunu hangisidir? diye sordu. Resûl-i Ekrem:
“Ahlâkça en güzel olanıdır.” buyurdu.
(Taberanî, Evsat, No: 8119, IX, 57)

“Hayâsızlığın, kendisini hayâsızlığa alıştırmaya zorlamanın İslâmiyette hiçbir yeri yoktur. Müslümanlık bakımından insanların en güzeli, ahlâkça en güzel olanıdır.”
(İbn Hanbel, V, 89)

“Gerçekten siz, mallarınızla insanları (memnun etmeğe) güç yetiremezsiniz. Ancak onları sizin güler yüz ve güzel huyunuz memnun edebilir.”
(Ebû Ya’lâ, el-Müsned, No: 6550, XI, 428, D›meflk, 1992)

“Hiç bir (günah) yoktur ki tevbesi (dönüşü) olmasın. Ancak kötü ahlâk sahibi hariç. Zira o, bir günahtan tövbe eder, döner ondan daha kötüsünü işler.”
(Taberânî, el-Mu’cemü’s-Sağîr, I, 200)


II-) DOĞRULUK HAKKINDA HADiSLER

“Doğruluğa yapışın (ondan ayrılmayın), zirâ doğruluk iyiliğe götürür, doğru ve iyilik (sahibleri) ise cennettedir.
Yalandan kaçının, zira yalan kötülüğe götürür; yalan ve kötülük
(edenler) de cehennemdedir.”
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, No: 894, 19, 380-381, Beyrut, 1993)

“Doğru ve emniyetli tâcir (kıyamet gününde) peygamberler, doğrular (sıddıklar) ve şehitlerle berâberdir.”
(Tirmizî, Büyu‘, 4, III, 515)

“Doğruluğa yapışın -ondan ayrılmayın- zira, doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de Cennet’e iletir.
Kişi doğru söyledikçe, doğruyu araştırdıkça Allah katında doğru yazılır. Yalandan kaçının, zira, yalan kötülüğe götürür. Kötülük de Cehennem’e
iletir. Kişi yalan söyledikçe ve yalan peşinde koştukça Allah katında yalancı yazılır.”
(Müslim, Birr, 105, III, 2013)

“Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluğu araştırınız, zira kurtuluş ancak ondadır.”
(İbn-i Ebi’d-Dünya, No: 449, 264)

Abdullah b. Amr (r.a.)’dan, diyor ki: Resûlullah (s.a.s.)’ın evimizde bulunduğu bir günde: Gel,sana bir şey vereceğim, diye annem beni çağırdı. Resûlullah (s.a.s.), anneme:
– Çocuğa ne vermek istedin? diye sordu. Annem:
– Hurma vereceği- diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):
– Eğer (aldatıp) bir şey vermeseydin, sana bir yalan günahı yazılırdı- buyurdu.
(Ebu Davut, Edep, 88, V, 265)

“Bir kimse bir çocuğa, gel sana şunu vereceğim der ve sonra da vermezse bu (sözü) bir yalandır.”
(Ahmed ‹bn Hanbel, II, 452)

Süfyan b. Abdillah es-Sakafî (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)'e:
– Ey Allah'ın Resûlü! Bana İslâm’ı öylesine tarif et ki, onu bir daha sizden başkasına sorma ihtiyacı hissetmeyeyim, dedi.
Resûlullah (s.a.s.) da şu cevabı verdi:
– Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.-
(Müslim, iman, 62, 38)

“Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söyler, yazık, yazık ona!”
(Tirmizî, Zühd, 10, IV, 557)

“Dört şey sende olduktan sonra dünyadaki kaybından sana bir zarar gelmez: Emaneti korumak, doğru söylemek, güzel ahlâk ve helâl lokma.”
(İbn Hanbel, II, 177)

Vâile b. el- Eska’ (r.a.)’dan: Biz tüccar idik. Resûlullah (s.a.s.), bize gelir ve şöyle buyururdu:
“Ey tüccar topluluğu! Yalandan son derece kaçının.”
(Taberanî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, No: 132, XXII, 56)

“Şüpheli şeyleri bırak, şüphe vermeyen şeylere yönel. Zira doğruluk, gönle huzur, yalan ise kuşku verir.”
(Tirmizî, Kıyâmet, 60, IV, 668)

“Alıcı ile satıcı meclisten ayrılıncaya kadar muhayyerdirler. (Yani ayrılıncaya kadar alış-verişi bozabilirler.) Eğer ikisi de doğru konuştu, mallarının kusurlarını ve değerini olduğu gibi açıkladılarsa, alış-verişlerinde bereket olur.
Malın ayıbını ve fiyatını gizlediler ve yalan söyledilerse, alış-verişlerinin bereketini giderirler.”
(Buharî, Büyu‘, 19, III, 10)

“Doğruluğa yapışın (ondan ayrılmayın). Zirâ doğruluk, iyilikle beraberdir. Doğru ve iyi (olanlar) Cennet’tedirler. Yalandan kaçının. Zirâ yalan, kötülükle beraberdir. Yalan (söyleyen) ve kötülük (edenler) Cehennem’dedir.”
(İbn Hibban, Kitabu’l-Hazer ve’l-İbaha, No: 5734, XIII, 43)

“Benim için altı şeye tekeffül edin (söz verin), size cennet (sözü vereyim) tekeffül edeyim:
Biriniz konuştuğu vakit yalan söylemesin, bir va’dde bulunduğunda sözünden dönmesin, kendisine bir şey emânet edildiğinde hıyânet etmesin. Gözünüzü (harama) yumun, elinizi (haramdan) çekin, iffet ve namusunuzu koruyun.”
(Ebû Ya’lâ, 4257, VII, 249)

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.), çarşıda bir buğday yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp çıkardı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya:
– Nedir bu?- diye çıkıştı Adam:
– Ey Allah’ın Resûlü, yağmur ıslattı- deyince, Hz. Peygamber:
– Bu ıslaklığı üste getirip, herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa, o bizden değildir- buyurdu.
(Müslim, iman, 164, I, 99; Tirmizî, Büyu’, 74, III, 606)

III-) HAYÂ HAKKINDA HADiSLER

Kurre b. ıyâs (r.a.)’dan; dedi ki: – Resûlullah (s.a.s.) ile beraberdik. Yanında hayâdan bahsedildi.- Dediler ki:
– Yâ Resûlullah, hayâ dinden midir? Resûlullâh (s.a.s.), buyurdu ki:
– Evet, hatta o dinin tamamıdır.- Sonra devamla buyurdular ki:
– Hayâ, haramdan sakınmak, sükût etmektir- dil sükûtu, yoksa kalb sükûtu değil- ve iffet imandandır. Bunlar ahirette (sevabı) arttırır, dünyalığı ise azaltır. Ama ahiretten arttırdıkları, dünyadan azalttıklarından daha fazladır.
Cimrilik, beceriksizlik ve yaramaz söz ise nifaktandır. Bunlar da dünyadan olan şeyleri arttırır ve ahiretten olan şeyleri azaltırlar. Ahiretten azalttığı şeyler ise dünyadan arttırdığından daha çoktur.-
(Taberânî, Kebîr, 19, 63, 29-30)

Ibn-i Ömer (r.a.)’den, dedi ki: Peygamber (s.a.s.), utangaçlıktan dolayı birisini azarlayan bir adama rastladı. Adam şöyle söylüyordu:
– Sen (çok) utanıyorsun- Sanki adam: Bu sana mutlaka zarar verir, yollu konuşuyordu. Resûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:
– Onu bırak. Zira hayâ imandandır.-
(Buharî, Edep, 77, VII, 100)

İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü La ilahe illallah (Allah tan başka ilah yoktur) sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.
(Buhari, İman, 3; Müslim, İman, 57, 58.)

“Her dinin bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır.”
(Mâlik, Hüsnü’l-Huluk, 2, II, 905)

“Hayâ ve sükût imandan iki şu’be (bölüm), hayâsızlık ve çok konuşma ise nifaktan iki şu’bedir (bölümdür).”
(Tirmizî, Birr, 80, IV, 375)

“Hayâ ve sükût imandandır. Bunlar Cennet’e yaklaştırır ve Cehennem’den uzaklaştırırlar. Hayâsızlık ve fuhuş ise şeytandandır. Bunlar da Cehennem’e yaklaştırırlar ve Cennet’ten uzaklaştırırlar.”
(Taberanî, Kebîr, 22, 1024, 414)

“Fuhuş (kötülük) bir şeyde bulunursa, mutlaka onu çirkinleştirir; hayâ da bir şeyde bulunursa, onu mutlaka güzelleştirir.”
(Tirmizî, Birr, 47, IV, 349)

“Allâhu Teâlâ bir kulu helâk etmek istediğinde, ondan hayâyı alır. Hayâ ondan alınınca, onu en fena, kötü (bir insan) bulursun. Onu en fena bir insan bulunca, ondan emanet de alınır. Ondan emanet alınınca, onu en hain bulursun.
Onu en hain bulunca, ondan rahmet çekilip alınır. Ondan rahmet alınınca, onu kovulmuş ve lânetlenmiş bulursun. Onu kovulmuş ve lânetlenmiş bulunca da, İslâm bağı ondan alınır, İslâmla ilişiği kesilir.”
(Ibn Mâce, Fiten, 27, II, 1347)

“Hayâ ve iman (birbirinin) yakınlarıdır. Bir arada bulunurlar. Bunun için biri kaldırıldığı vakit, diğeri de kaldırılmış olur.”
(Taberânî, Evsat, 8309, IX, 144, Hakîm, I, 22)

“Hayâ imandandır ve iman (sahipleri) de Cennet’tedir. Kötü söz ise eziyettendir, eziyet edenler de ateştedir.”
(Tirmizî, Birr, 65, IV, 365)

IV-) RIFK (İYİ HUYLULUK) HAKKINDA HADİSLER

“iyi huyluluk ve yumşaklıktan mahrum olanlar, hayırdan da mahrum kalırlar.”

(Müslim, Birr, 74, III, 2003)

“Cehennem, her yumuşak huylu, uysal, sakin ve kolaylık gösterenlere haram kılınır.”

(Ahmed Ibn Hanbel, I, 415)

“Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrum kalır.”

(Müslim, Birr, 75, III, 2003)

“Allah'u Teâlâ, rıfk sahibidir ve her işte rıfk (iyi huyluluk) ve yumuşaklığı sever.”

(Buhârî, Istitabe, 4, VII, 51)


Resûlullah (s.a.s.)’a bir kişi geldi ve:

– Yâ Resûlallâh, bana birkaç kelime öğret ki, onlarla mes’ut olayım, çok olmasın ki, unuturum- dedi. Resûlullah da:

Hiddetlenme- diye buyurdu.

(Mâlik, Hüsnü’l-Huluk, 11, II, 905-906)

“Hiddet şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır.Ateş ise ancak su ile söndürülür. Binaenaleyh, biriniz hiddetlendiğinde abdest alsın.”

(Ibn Hanbel, IV, 226)

“Biriniz hiddetlendiğinde ayakta ise hemen otursun, hiddeti giderse (iyi), şayet gitmezse o zaman da yaslansın.”

(Ibn Hanbel, V, 152)

“Kuvvetli kimse demek, güreşte başkalarını yenen değil, ancak hiddet ânında kendine hâkim olandır.”

(Buhârî, Edep, 76, VII, 99)

“Üç şey kimde bulunursa, Allah onu himâyesine alır ve onu Cennetine kor. (Bunlar:)

Zayıflara yumuşak davranmak, ana babaya şefkatli olmak ve eli altında bulunan (hizmetkâr) lara iyilik etmektir.”

(Tirmizî, Kıyame, 48, IV, 656)

“Yüce Allâh güzel davranış sahibidir ve güzel davranışı sever. Güzel davranışa, sert ve kabalığa vermediği bir etki gücü vermiştir.”

(Taberânî, Evsat, 2955, III, 444, 445)

Âişe (r.anhâ)’den; Resûlullah (s.a.s.) ona buyurdu ki:

“Yâ Âişe! Rıfk sahibi ol.”

(Ebu Davud, Edep, 11, V, 156)

“Rıfk, bereket ve uğurdur. Sertlik (ve cehalet, ahmaklık ve kabalık ise) uğursuzluktur.”

(Taberânî, Evsat, 4099, V, 57)

“Sürçmesiz halîm, tecrübesiz hakîm olmaz.”

(Tirmizî, Birr, 86, IV, 379)

“Yâ Aişe, sen yumuşak davran! Zira yumuşaklık bir şeyde bulunursa mutlaka onu süsler ve bir şeyden çekip alınırsa mutlaka onu çirkinleştirir.”

(Ebû Dâvud, Edep, 11, V, 156, Cihad, 1, III, 6)

“Her şeyde teenni ile (yavaş, temkinli) olmak hayırlıdır. Ancak ahiret amelinde (böyle değildir).” buyurdu.

(Ebû Dâvud, Edep, 11, V, 157)

Bir A’râbî mescidde bevletti (işedi), insanlar onu linç etmek için kalkıp başına üşüştüler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):

“Onu bırakınız. Oraya bir kova su dökünüz, zira siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak gönderilmediniz.”buyurdu.

(Buhârî, Edep, 80, VII, 102)

“İnsanları dine (tatlı sözle) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun, geçimsiz olmayın.”

(Buhârî, Megâzî, 60, V, 108)

“Teennî Allah’tan, acele şeytandandır. Mazeretleri Allah’tan çok kabul eden bir kimse yoktur. Ve Allah katında hamd etmekten sevimli bir şey yoktur.”

(Ebu Ya’lâ, 4257, VII, 248)






V-) KiBiR VE TEVÂZÛ HAKKINDA HADİSLER

“Size Cehennemlik olanları bildireyim mi? Onlar onursuz, sağa sola yalpa yaparak kibir eden kimselerdir.”

(Buhârî, Tefsîr, 68, VI, 72)

“Kibir ve gururdan sakınınız. Zirâ kibir, süslü elbise giyen adamda bulunur.”

(Taberânî, Evsat, 547, I, 329)

“Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse Cennet’e giremez.”

(Taberânî, Kebîr, 10001, X, 75)

“Allah için bir derece tevazu eden kimseyi Allâhu Teâlâ da bir derece yükseltir. Ta ki, onu Firdevs cennetinin en yüksek yerine çıkarır. Allâh’a karşı bir derece kibir gösteren kimseyi Allahu Teâlâ alçaltır. Ta ki, onu Cehennem’in en alçak derecesine kadar indirir.

Eğer sizden biriniz, üzerinde kapısı ve penceresi olmayan sert (sağır) bir kayanın içinde bir şey yapsa, insanlardan gizlediği o şey ne olursa olsun, meydana çıkar.”

(Ibn-i Mâce, Zühd, 16, II, 1398)

“Allah dört kişiye buğz eder: (Bunlar), çok yemin eden satıcı, kibir eden fakir, zina eden ihtiyar ve zâlim hükümdardır.”

(Nesâî, Zekât, 77, V, 86)

“Müslüman kardeşine karşı alçak gönüllü davranan kimseyi Allah yüceltir. Ve ona karşı üstünlük gösteren kimseyi ise alçaltır.”

(Taberânî, Evsat, 7707, 8, 247)

“Üç kimse vardır ki, onlar sorulmazlar (kendilerine kıymet verilmez ve hiçbir amelleri kabul edilmez):

1- Ululukta Allah ile yarışa kalkışan; çünkü Allah’ın ridâsı büyüklük, izârı da izzetidir.

2- Allah’ın emirlerinden şüphe eden,

3- Allâh’ın, rahmetinden ümit kesen kimselerdir.”

(Taberânî, Kebîr, 789, 18, 307)

Abdullah (r.a.)’dan; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Ağız eğerek yapmacık konuşan kimseler helâk oldu!”

Bunu Resûlullah (s.a.s.), üç defa tekrar etti.

(Müslim, ilim, 7, III, 2055)

“Kalbinde hardal tânesi kadar iman bulunan bir kimse, ateşe girmez. Kalbinde hardal dânesi kadar kibir bulunan da Cennet’e giremez.”

(Tirmizî, Birr, 61, IV, 361)

“Kim, ameliyle gösteriş yaparsa (süm’a) Allah da onun yapmış olduğu gösterişin cezasını verir.”

(Taberânî, Evsat, 5744, VI, 348)

“Kibirli ve kendinde olmayan şeylerle öğünen kimse Cennet’e giremez.”

(Ebu Davud, Edep, 8, V, 151)

“Bana, Cehennem’e ilk girecek olan üç kişi bildirildi. (Bunlar:) Zâlim hükümdar, Allah’ın hakkını yerine getirmeyen (zekâtını vermeyen) zengin ve kibirli fakirdir.”

(Ibn Hibban, Kitabu’l-Menakıb, 7481, 16, 525)

“Kibirden, hıyanetten ve borçtan temiz olarak ölen Cennet’e girer.”

(Tirmizî, Siyer, 21, IV, 138)

“Onurunu koruyarak alçak gönüllü olan, dilencilik (mevkiine) düşmeksizin alçak gönüllü olan, günaha girmeden (meşru yoldan) kazandığı malı doğru yollarda sarf eden, düşmüşlere ve yoksullara acıyan, ilim ve hikmet sahipleri ile kaynaşan kimselere müjdeler olsun.

(Yine buyurdu ki): Kazancı temiz olan, içi dışı pâk olan, ve şerrini insanlardan uzaklaştıran kimseye müjdeler olsun, ilmi ile amel eden, malının fazlasını infak edip sözünün fazlasını tutan kimseye de ne mutlu.”

(Taberânî, Kebîr, 4615, V, 71)

“Biriniz malda, yaratılışta ve evlâtta kendisinden üstü olana (değil), kendisinden aşağı olana baksın.”

(Buhârî, Rikak, 30, 7, 187)

“Sadaka, maldan bir şeyi azaltmaz. Allah'u Teâlâ, bir kulun şerefini (başkalarını) affı sebebiyle mutlaka yükseltir. Allah için tevâzu eden kimseyi de mutlaka yükseltir.”

(Müslim, Birr, 69, III, 2001)


“Allâh'u Teâlâ bana, tevâzû etmenizi bildirdi! Sakın kimse kimseye övünmesin, kimse kimseye zulmetmesin.”

(Müslim, Cennet, 64, III, 2198, 2199)

“Size cennetlik olanları haber vereyim mi? Her zayıf, alçak gönüllü kimsedir ki, eğer Allah’a yemin etse, Allah ona ihsan eder. Size Cehennemlik olan kimseleri de haber vereyim mi? Cefâ (eziyet) eden (vefasız) ve kaba, kibirli olan (büyüklenen) kimsedir.”

(Müslim, Cennet, 47, III, 2190)

“Cennet ile Cehennem, delil getirerek birbirine üstünlük tasladılar.
Cehennem:

– (Ben senden üstünüm, çünkü) cebbarlar (zor kullananlar,zorbalar), mütekebbirler (büyüklenenler) hep bendedir dedi,

Cennet:

– (Hayır ben daha üstünüm, çünkü) mütevâzı’ (alçak gönüllü) Müslümanlar ve yoksullar bendedir, dedi.

Allâh'u Teâlâ, aralarında şöyle hükmetti:

– Ey cennet, sen benim rahmetimsin, dilediklerime seninle

rahmet ederim.

– Ey Cehennem, sen de benim azâbımsın, dilediğime seninle azâb ederim. Her ikinizi de doldurmak bana âittir.”

(Müslim, Cennet, 36, III, 2187)


VI-) RİYÂ (İKİ YÜZLÜLÜK, GÖSTERİŞ, SAHTE DAVRANIŞ)HAKKINDA HADİSLER

“Münafığın üç alâmeti vardır: Konuştuğu zaman yalan söyler, sözünde durmaz ve kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyânet eder.”

(Buhârî, iman, 24, I, 14)

“Dört şey var ki, (bunlar) kimde bulunursa hâlis (gerçek,noksansız) münâfıktır. Kimde bunlardan bir tânesi varsa onu terk edinceye kadar, nifaktan (Münafıklıktan) bir hasleti (huy, özellik) vardır. (Bunlar:) Konuştuğu zaman yalan söyler, antlaştığı vakit antlaşmayı bozar, söz verdiği zaman sözünde durmaz, düşmanlık ettiği zaman aşırı gider.”

(Müslim, iman, 106, I, 78)

“Münafık, iki sürü arasında dolaşan (yabancı) bir koyun gibidir, bazen bu sürüye, bazen de öteki sürüye gider.”

(Müslim, Sıfatu Münafikîn, 17, III, 2146)

“İnsanların en fenası, birine ayrı, diğerine de ayrı görünen iki yüzlü insanlardır.”

(Buhâri, Ahkam, 27, VIII, 115)

“Dünyada iki yüzlü olanlar, kıyâmet gününde, ateşten iki yüzlü olduğu hâlde diriltilecektir.”

(Buhârî, Edep, 52, VII, 87)

“Dünyada iki yüzlü olanın, Kıyâmet gününde ateşten iki dili olacaktır.”

(Ebû Dâvud, Edep, 39, V. 191)

(Dünyâda) iki dilli olan, yâni birine ayrı, diğerine ayrı konuşan kimseye, kıyâmet gününde Allâh'u Teâlâ, ateşten iki dil verecektir.”

(Taberânî, Evsat, 8880, IX, 409)

Ebû Saîd (r.a.)’den; biz Mesih Deccal’dan bahsederken Resûlullah (s.a.s.)çıkageldi ve:

– Bana göre Deccal’dan daha korkuncunu size bildireyim mi? buyurdu.
Biz de: – Evet, bildir yâ Resûlullah, dedik.- Resûlullah (s.a.s.):

– Gizli şirktir. O da, namaz kılan adamın, başkası görüyor diye namazını gösteriş için süslemesi (daha ağır kılması) dır-buyurdu.

(Ibn Mâce, Zühd, 21, II, 1406)

“Allâh'u Teâlâ, sizin için üç (şey)den râzı olur ve size üç (şey)den dolayı kızar.

Razı olduğu şeyler:

1- Ona ibâdet edip şirk (ortak) koşmamanız,

2- Toplu olduğunuz hâlde Kur’an’a sarılıp tefrikadan kaçmanız,

3- Allâh'u Teâlâ’nın başınıza âmir kıldığı kimselerin sözünü dinlemenizdir.


Kızdığı şeyler:

1- Dedikodu,

2- Lüzumsuz yerlerde malı israf,

3- Fazla soru sormaktır.”

(Ahmed b. Hanbel, II, 367)

“Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkuncu Allah’a şirk (ortak) koşmaktır. Dikkat edin, ben, güneşe taparlar, aya taparlar, puta taparlar demiyorum. Ancak Allah’tan başkası için yapılan ameller ve gizli şehveti (kastediyorum).”

(İbn Mâce, Zühd, 21, II, 1406)

“Bana ancak mü’min olan kimse muhabbet eder, ve bana ancak münâfık olan kimse buğz (nefret, içten düşmanlık) eder.”

(Nesâî, ‹man, 20, VIII, 117)

Ebû Mûsâ (r.a.)’dan, Resûlullah (s.a.s.):

Bir adamın (diğer) bir adamı övdüğünü ve övmede de çok ileri gittiğini işitince:

“Siz (adamı) helâk ettiniz veyâhut da adamın belini kırdınız”, buyurdu.

(Buhârî, Edep, 54. VII, 87)


VII-) HASED (KISKANÇLIK, ÇEKEMEMEZLİK) HAKKINDA HADİSLER

“Allah yolunda katlandığı toz ile Cehennem alevi, bir kulun içinde birleşmez. İman ile hased de bir kulun içinde yerleşmez.”

(İbn Hibban, X, 466)

“Bir koyun ağılına giren iki aç kurdun onlara zararı,

hased ve mala düşkünlüğün Müslümanın dinine verdiği zarardan daha çok değildir.”

(Tirmizî, Zühd, 43, IV, 588)

“Size, sizden evvelkilerin hased ve düşmanlık hastalığı sirâyet etti. İşte bu, tıraş edip kazıyandır. Saçları tıraş eder demiyorum fakat dini (meziyetleri) kazıyıp kökünden yok eder.

Beni yaşatma ve öldürme kudretine sahip olan (Allah)’a yemin ederim ki, iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mü’min(-i kâmil) olamazsınız.

Bunu size sağlayacak şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selamı çoğaltın.”

(Tirmizî, Kıyame, 56, IV, 664)

“Ateş odunu yediği (yaktığı) gibi, hased de iyilikleri yer

(yok eder). Su, ateşi söndürdüğü gibi sadaka da kötülükleri

söndürür (yok eder). Namaz mü’minin nurudur. Oruç da Cehennem’den

koruyan bir siperdir (kalkandır).”

(İbn-i Mâce, Zühd, 22, II, 1408)

“Birbirinize hiddetlenmeyin, düşmanca davranmayın, birbirinize

hased etmeyin, kıskanmayın, birbirinize arka çevirmeyin:

Ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helâl olmaz.”

(Buhârî, Edep, 57, VII, 88)

“Benden önceki ümmetlerde Allah’ın gönderdiği hiçbir peygamber yoktur ki, ümmetinden ona uyan havârileri, sünnetini kabûl eden ve emirlerine uyan adamları olmasın.

Bunlardan sonra yapmadıklarını söyleyen, emredilmedikleri şeyleri işleyen kimseler gelir. Kim ki bunlarla eli ile mücâdele ederse, o mü’mindir, ve kim ki diliyle mücadele ederse mü’mindir ve kim ki onlarla kalbiyle mücâdele ederse o da mü’mindir. İşte, bunun ötesinde imandan bir hardal tanesi kadar bir şey yoktur.”

(Müslim, iman, 80, I, 70)

“İnsanlar, hasedlik yapmadıkça hayır üzeredirler.”

(Taberânî, Kebîr, 8157, VIII, 309)

“Sû-i zandan (yersiz töhmetten, kötü zandan) sakınınız, zira sû-i zan, sözlerin en yalanıdır, (aranızda) câsusluk yapmayın, gizli hâller ve kusurları araştırmayın, düşmanlık etmeyin, birbirinize hased etmeyin, birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize düşmanlık etmeyin. Ey Allah’ın kulları, Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun. Müslüman, müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, ona yardımı kesmez, onu hor görmez. -Göğsüne işâret ederek:- Takvâ işte buradadır,

takvâ işte buradadır, takvâ işte buradadır. Müslüman kardeşini hor görmek, şer (kötülük) bakımından kişiye yeter. Her Müslümanın, diğerine kanı, ırzı ve malı haramdır.”

(Buharî, Edep, 57, 58, VII, 88, 89; Müslim, Birr, 32, III, 1986)




VIII-) KANAAT HAKKINDA HADiSLER

“Âdem oğlu, karnından daha zararlı bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak kadar birkaç lokma kişiye yeter. Mutlakâ (çok) yemek gerekiyorsa, (karnını üçe bölmeli) üçte birini yemeğe, üçte birini suya, diğer üçte birini de nefesi için ayırsın (boş tutsun).”

(Tirmizî, Zühd, 47, IV, 590)

– Şu kelimeleri, onlar ile amel etmek veya onlar ile amel edecek olana öğretmek için benden kim almak (öğrenmek) ister?
Bunun üzerine;

– (Ebû Hüreyre r.a.) Ben, Yâ Resûlullah, dedim. Resûlullah elimden tutarak beş şeyi saydı ve buyurdu ki:

– Haramdan sakın! İnsanların en çok ibâdet edeni olursun.

Allâh'u Teâlâ’nın sana ayırdığına râzı ol! İnsanların en zengini olursun. Komşuna iyilik et! (Gerçek) mü’min olursun. Kendin için sevdiğini, insanlar için de sev! (Hakiki)Müslüman olursun.
Çok gülme! Çünkü fazla gülmek, kalbi öldürür.

(Tirmizî, Zühd, 2, IV, 551)

(Dünyalıkta) sizden aşağı olana bakınız! (Yoksa) sizden yüksek olana bakmayınız! Zirâ size lâyık olan, sizin üzerinizdeki Allâh’ın nimetini hor görmemenizdir.”

(Tirmizî, K›yamet, 58, IV, 666)

“Âdem oğlunun şu nimetlerden başkasında (şikâyete) hakkı yoktur. (onlar da) Oturacağı ev, avret yerlerini örten giyecek elbise, kuru ekmek ufağı ve (içeceği) sudur.”

(Tirmizî, Zühd, 30, IV, 572)

“Şu insan oğlunun hâli (yok mu) etrâfını doksandokuz musibet (çevirmiştir). Bunlardan kurtulursa (devâsı olmayan) ihtiyarlık (musibetine) düşer.”

(Tirmizî, Kıyamet, 22, IV, 636)

“Sizden biriniz, günlük yiyeceğini bulur ve vücudu sıhhatta olduğu hâlde (tehlikelerden) emin olursa, (bütün) dünya kendisine verilmiş gibidir.”

(Tirmizî, Zühd, 34, IV, 574)



IX-) KEZMÜ’L-GAYZ (ÖFKEYİ YENME) HAKKINDA HADİSLER

“Bir kulun yalnız Allâh’ın rızâsını gözeterek öfkesini yenmesinden

Allah katında ecri daha büyük bir amel yoktur.”

(İbn Mâce, Zühd, 18, II, 1401)

“Zenginlik, mal çokluğu ile değildir. Asıl zenginlik, gönül zenginliğidir.”

(Tirmizî, Zühd, 40, IV, 586)

“Allah katında hepsinde hayır olmakla berâber, kuvvetli mü’min zayıf mü’minden daha hayırlı ve sevimlidir. Sana menfaat sağlayacak şeye sarıl, Allâh’tan yardım dile, âcizlik gösterme, bir felâkete uğradığında, “Keşke ben, şunu şunu yapsaydım” deme, ancak: “Allah böyle takdir etti; O, dilediği gibi yapar” de (ve kendini teselli et, gevşekliğe düşme) zirâ, “keşke şöyle böyle yapsaydım,” demen şeytan işine yol açar.”

(İbn Mâce, Zühd, 14, II, 1395)


Abdullâh (r.a.)’dan; Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz:

(Sizce) pehlivanlık nedir? diye sordu. Onlar da: – Adamların yenemediği kimsedir, dediler. Resûlullah (s.a.s.):

– Hayır, gerçek pehlivan, kızgınlık anında nefsine hâkim olandır, buyurdu.

(Ebu Davud, Edep, 3, V, 139)

Resûlullah (s.a.s.), bir şey yapmıştı ve yapılmasına da müsaade etmişti. Buna rağmen bazı kimseler bundan çekindiler. Bu hâl, Resûlullah’a ulaşınca (ayağa kalkarak) hutbe irâd edip, Allâh’a hamd ettikten sonra şöyle buyurdular:

“Şu insanlara, ne oluyor ki, benim yaptığım bir şeyi yapmaktan çekinirler. Allâh’a yemin ederim ki, gerçekten ben, onlardan daha iyi Allâh’ı bilir ve onlardan daha çok O’ndan korkarım.”

(Buhârî, Edep, 72, VII, 68)

Resûlullah (s.a.s.)'ın huzurunda iki kişi birbirlerine hakaret ettiler. Birisinin (hiddetten) gözleri kıpkırmızı oluyor ve şah damarları şişiyordu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Gerçekten ben bir kelime bilirim ki, onu söylese muhakkak hiddet ve öfkesi giderdi. O da Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.” sözüdür.” O kimse

(bunu Resûlullah (s.a.s)’dan işiten ve okuması için kendisine tavsiyede bulunan şahsa:) Bende delilik mi gördün? dedi.

(Müslim, Birr, 109, III, 2015)

“Yapmaya gücü yettiği hâlde öfkesini yenen kimseyi, Allâh'u Teâlâ kıyâmet günü mahlûkatın başında çağırır ve hûrilerden dilediğini seçmekte muhayyer kılar.”

(Ebû Dâvud, Edep, 3, V, 137)

“Kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için sadakadır,

iyilikler ile emretmen ve kötülüklerden nehy etmen sadakadır, bir kimseye yolunu kaybettiği yerde yol göstermen sadakadır, a’mâya kılavuzluk yapman senin için sadakadır, yoldan taşı, dikeni ve kemiği gidermen senin için sadakadır, kendi kovandan kardeşinin kovasına boşaltman sadakadır.”

(Tirmizî, Birr, 39, IV, 341)


X-) TEVEKKÜL HAKKINDA HADİSLER

“Sizden biriniz mutlaka Allah’a hüsn-i zan ederek ölsün.”

(İbn Mace, Zühd, 14, II, 1395)

bir adam Resûlullah (s.a.s.)’a:

– Yâ Resûlullah, onu (deveyi) bağlayıp da mı (Allah’a) tevekkül edeyim, yoksa salıp da mı tevekkül edeyim? diye sordu. Resûlullah (s.a.s.):
– Onu (deveni) bağla da öyle tevekkül et, buyurdu.

(Tirmizî, Kıyamet, 60, IV, 668)

“Sizler, Allâh’a gereği gibi tevekkül etseydiniz, (sabahleyin) aç olarak gidip (akşamleyin) tok olarak dönen kuşu rızıklandırdığı gibi, elbette sizi de rızıklandırırdı.”

(İbn Mâce, Zühd, 14, II, 1394)



XI-) HIRS HAKKINDA HADİSLER

“Allâh'u Teâlâ, ecelini te’hir edip altmış yaşına ulaştırdığı bir kimsenin:
(Müsâade etsen şöyle böyle yapardım, gibi) mazeretlerini dinlemez.”

(Buhârî, Rikak, 5, VII, 171)

Peygamber (s.a.s.), yere bir dörtgen çizdi. Dörtgenin ortasına, onu bir kenarından keserek dışarı çıkan bir çizgi çekti. Ortadaki bu çizginin iki yanından ona doğru birtakım küçük çizgiler daha çizdi. Sonra çizgileri göstererek şöyle buyurdu:

“şu insan, şu da onu kuşatan (veya “kuşatmış olan”) ecelidir. Dörtgeni keserek dışarı çıkan, insanın arzularıdır. Ortadaki çizgiye yönelik küçük çizgiler, dert ve ıstıraplardır. İnsan, bu dertlerin birinden kurtulsa, öteki gelip çarpar. Şundan kurtulsa, beriki gelip yakalar.”

(Buhârî, Rikak, 4, VII, 171; Tirmizî, K›yamet, 22, IV, 635)

“Kim, yoksul düşer de (Allah’ı unutarak) insanlara başvurur ve onlardan yardım istemeye kalkışırsa, yoksulluktan kurtulamaz. Allah’a ilticâ edip (sığınıp) O’ndan yardım dileyene, Allâh'u Teâlâ sür’atle bir genişlik verir. (Bu da:) Ya acele bir

ölümle veya acele bir zenginlikle olur.”

(Ebû Dâvud, Zekât, 28, II, 296)

“Yaşlı olanların gönlü (kalbi) iki şeyde daima gençtir. (Onlar da:) Dünya sevgisi, uzun emeldir.”

(Buhârî, Rikak, 5, VII, 171)

Bir adam:

– Yâ Resûlullah, insanların en hayırlısı kimdir? diye sordu.

Resûlullah (s.a.s.), buyurdu ki:

– Ömrü uzun ve ameli güzel olandır (Bu sefer de):
– İnsanların en kötüsü kimdir? dedi. Resûlullah (s.a.s.);

– Ömrü uzun ve ameli kötü olandır, buyurdu.

(Tirmizî, Zühd, 22, IV, 566)


“Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs.”

(Tirmizî, Zühd, 28, IV, 570; ‹bni Mâce, Zühd, 27. II, 1415)

“Bir yerde veba olduğunu duyduğunuz vakit, o yere gitmeyin. Bu hastalık bir yerde çıkar, siz de orada bulunursanız, ondan kaçmak için o yerden ayrılmayınız.”

(Buhârî, Tıbb, 30, VII, 20, 21; Enbiyâ, 50, Hiyel, 13; Müslim, Selâm 92, II, 1737)

Resûlullah (s.a.s.), evinden çıkıncaşlöyle buyurdu:

“Allah’ın adıyla Allah’a tevekkül ettim. Allahım! Zillete düşmekten, dalâlete (sapıklığa) düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehâlete düşülmüş olmasından sana sığınırz.”

(Tirmizî, Daavât, 35, V, 490, 3423; Ebû Dâvud, Edeb, 112, V, 328, 5094)


XII-) ANA-BABA HAKLARI HAKKINDA HADİSLER

“Allah’ın rızası, (anne) ve babanın rızâsındadır. Allah’ın gazabı da (anne ve) babanın gazabındandır.”

(Tirmizî, Birr, 3, IV, 311)

Abdullâh b. Mes’ud (r.a.)’dan; Resûlullah (s.a.s.)’a:

– Allah katında en iyi amel nedir? diye sordum. Resûlullah (s.a.s.):

– Vaktinde kılınan namaz, buyurdu.

– Sonra hangisi? dedim. Resûlullah (s.a.s.):

– Anneye, babaya iyilik ve itâat etmektir, buyurdu.

– Sonra hangisi? dedim. Resûlullah (s.a.s.):

– Allah yolunda savaştır, buyurdu.

(Buhârî, Edep, 1, VII, 69)

bir adam, Resûlullah (s.a.s.)’a:

– Anne babanın, çocukları üzerindeki hakkı nedir? diye sordu. Resûlullah (s.a.s.):

– Onlar (senin) ya Cennetin, ya da Cehennemindir- buyurdu.

(İbn Mâce, Edep, I, II, 1208)

Resûlullah (s.a.s.)’a bir adam geldi ve:

– Ben savaşmak istiyorum, fakat buna da gücüm yetmiyor” dedi. Resûlullah (s.a.s.):

– Anne ve babandan kimse kaldı mı? buyurdu. Adam:

– Annem var, dedi. Resûlullah (s.a.s.):

– Ona hizmet etmekle Allah’ın huzuruna çık. Bunu yaparsan hem Hac, hem Umre yapmış, hem de mücâhid olmuş olursun.-

buyurdu.

(Ebû Ya’lâ, Müsned, V,175 No: 2760; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, III, No: 2936,

434-435)

Yemen ahâlisinden bir adam, yurdunu bırakarak Resûlullah (s.a.s.)’a geldi. Resûlullah (s.a.s.):

– Yemen’de kimsen var mı?- diye sordu. Adam:

– Annem, babam var dedi. Resûlullah (s.a.s.):

– Sana müsâade ettiler mi?- buyurdu. Adam:

– Hayır! dedi. Resûlullah (s.a.s.):

– Öyle ise onlara dön de onlardan müsâade iste, müsâade ederlerse savaş, etmezlerse onlara hizmet et!- buyurdu.

(Ebû Dâvud, Cihad, 32, III, 39)

Talha b. Muâviye Es-Sülemî (r.a.)’den:
Resûlullah (s.a.s.)’a geldim ve:

– Yâ Resûlullah! Ben Allah yolunda savaşmak istiyorum.-dedim.
Resûlullah (s.a.s.):

– Annen sağmıdır?- buyurdu.

– Evet- dedim. Resûlullah (s.a.s.):
– Ayağına sarıl, Cennet oradadır- buyurdu.

(Taberânî, Kebîr, VIII, 311, Hadis No:8162)

Resûlullah (s.a.s.)’a bir adam geldi ve şöyle sordu:

– Yâ Resûlullah! Yurdumu terk ederek sizin emrinize girmeye geldim. Annemi ve babamı da ağlayarak bıraktım. Resûlullah (s.a.s.):

– Öyle ise, onlara dön de, ağlattığın gibi onları güldür, buyurdu.-

(Ebû Dâvud, Cihad, 32, III, 39)

Resûlullah (s.a.s.)’a bir adam geldi ve Allah yolunda cihâd için izin istedi. Resûlullah (s.a.s.) da: “Annen, baban sağ mı?”

buyurdu. Adam: “Evet” dedi. Resûlullah (s.a.s.): “Onlara hizmet et, ikramda bulun!” buyurdu.

(Buhârî, Cihad, 138, IV, 18)

“Başkalarının kadınlarına karşı nâmuslu ve iffetli olun ki, sizin kadınlarınız da nâmuslu ve iffetli olsunlar. Anne ve babanıza iyilik edin ve ihsanda bulunun ki, çocuklarınız da size karşı itaatlı ve hürmetkâr olsunlar. Bir kimseye, kardeşi, haklı olsun haksız olsun, özür dileyerek gelirse, onu kabûl etsin; şâyet kabûl etmezse, (âhirette) Havz-ı Kevser’e yanaşamaz.”

(Hakîm, IV, 154)


“Anne, babanıza iyilik edin ve ihsanda bulunun ki, çocuklarınız da size itaat etsin ve saygı göstersinler. İffetli ve namuslu olun ki, kadınlarınız da iffetli ve namuslu olsunlar.”

(Taberânî, 1006, II, 8)

Küleyb b. Menfaa, dedesinden rivâyetine göre; O, Resûlullah (s.a.s.)Efendimize geldi de:

– Yâ Resûlullah, kime iyilik ve ihsanda bulunayım?- dedi. Resûlullah (s.a.s.), şöyle buyurdu:

– Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve bunlardan sonra gelen yakınlarına ve (sende) hakkı bulunan ve ziyâreti şart olan (kimse)lere.

(Ebu Davud, Edep, 129, V, 351)


Resûlullah (s.a.s.)’e bir adam geldi de;

– Ben büyük bir günah işledim, benim için bir tevbe (imkânı) var mı? dedi. Resûlullah (s.a.s.):

– Annen var mı?- buyurdu. Adam:– Hayır- dedi. Resûlullah (s.a.s.):

– Teyzen var mı?- buyurdu. Adam:– Evet- dedi. Resûlullah (s.a.s.):

– Ona iyilik et- buyurdu.

(Tirmizî, Birr, 6, IV, 309)

“İyiliklerin en iyisi, kişi, (babasının) yerini aldıktan sonra, baba dostlarının âilesini ziyâret (le ilginin devam) etmesidir.”

(Müslim, Birr, 4, III, 1979)


İbn-i Ömer (r.a.)’den; Resûlullah (s.a.s.)'ın:
“İyiliklerin en iyisi, evlâdın, baba dostlarının âile efrâdına ilgi göstermesidir.”
buyurduklarını işittim.

(Tirmizî, Birr, 5, IV, s. 313; Müslim, Birr, 11-13, III, 1979)


Ebû Bürde (r.a.)’den:

Medine’ye vardığında, Abdullah b. Ömer bana geldi ve:

“Sana ne için geldim biliyor musun?” dedi. Ben de: “Hayır” dedim. (O:) Resûlullah (s.a.s.)’dan: “Kabrinde babasını ziyâret etmek isteyen, babasından sonra onun arkadaşlarını ziyâret etsin.” buyurduğunu işittim, dedi.

Babam Ömer ile senin baban arasında kardeşlik ve sevgi vardı da onun için ziyaret etmek istedim.” dedi.

(İbn Hibban, II, Hadis no: 432, 175)

Behz. b. Hakîm, babası vasıtasıyla dedesinden (r.a.) rivâyetine göre şöyle demiştir:

– Yâ Resûlullah, kime iyilik ve ihsanda bulunayım?- Resûlullah (s.a.s.):

– Annene, sonra annene, sonra annene, sonra babana, sonra (da) sırası ile yakınlarına. Bir kimse, yakınından, ondaki malın fazlasından bir şey istese, o da ona vermese, kıyâmet günü, -vermediği o fazla mal- onun için yavuz bir yılan olur (ve ona azâb eder), buyurmuştur.

(Ebu Davud, Edep, 129, V, 351; Tirmizî, Birr, 1, IV, 309)

– Burnu sürtülsün, yine burnu sürtülsün, yine burnu sürtülsün.

– Kimin, yâ Resûlallah?- denildi.

– Ana, babasından birinin veya ikisinin ihtiyarlık çağına yetişip de sonra cennete giremeyenin, buyurdu.

(Müslim, Birr, 9, III, 1978)

“Kim ki müslüman bir köleyi azâd eder, bir müslüman esiri hürriyetine kavuşturursa bu, onun cehennemden kurtulmasına sebep olur.”

(Ebu Davud, İtk, 14, IV, 275)

“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen, anne ve babasına ihsan ve ikramda bulunsun ve akrabâlarını ziyâret etsin.”

(Ahmed b. Hanbel, 3, 156)

“En büyük günahlardan birisi de kişinin anne ve babasına lanet etmesi (kişinin onlara sövmesi) dir.” denildi ki: “Yâ Resûlullah, kişi, ebeveynini nasıl lânetler? (söver)” Resûlullah (s.a.s.): “Adam (başkasının) babasına lanet eder (söver),

o da onun babasına lânet eder (söver); baflkasının annesine lânet eder (söver), o da onun annesine lânet eder (söver).”buyurdu.

(Buhârî, Edep, 4, VII, 68)

“Allâh'u Teâlâ, anaya-babaya asi olmanızı, vermeniz icab eden şeyi vermemenizi, hakkınız olmayan şeyi istemenizi, kız çocuklarını canlı canlı gömmenizi haram kıldı ve sizin için dedi-koduyu, çok soru sormayı ve (lüzumsuz yere) mal sarfetmeyi (isrâfı da ) hoş görmez.”

(Buhârî, Edep, 6, VII, 70)

– Size en büyük günahları haber vereyim mi?- Biz de:

– Evet Yâ Resûlallah (bildir), dedik. Resûlullah (s.a.s.):

– Allah’a şirk koşmak, anne ve babaya âsi olmaktır, buyurdu.

Resûlullah buraya kadar anlattıklarını yaslanmış vaziyette anlatırken, burda doğrularak oturdu ve devamla;
– Dikkat! Bilhassa yalan konuşmak, yalan şâhitliği;
dikkat! Yalan konuşmak; dikkat! Yalan şâhitliği yapmaktan korununuz.-
diyerek durmadan (o derece) tekrar ediyordu ki,sözünü kesmeyeceğini sandık.

(Buhârî, Edep, 6, VII, 71)


“Üç şey vardır ki, bunlar ile yapılan amelin faydası olmaz:

1- Allaha şirk koşmak,

2- Anne ve babaya asi olmak,

3- Muhârebe meydanından kaçmak”.
(Taberânî, Hadis no: 1420, II, 95)

“Üç kişi vardır ki, kıyamet günü Allâh'u Teâlâ, onlara (rahmet nazarı ile) bakmaz:

1- (Anne ve babasına) asi olan,

2- Devamlı içki içen,

3- Verdiğini başa kakan.”

(Ahmed b. Hanbel, II, 134)


“Allâh'u Teâlâ, bütün günahlardan dilediklerinin (cezâsını) kıyâmet gününe kadar erteler. Yalnız ana ve babaya yapılan isyânın cezâsını Allâh'u Teâlâ sâhibine, ölmeden önce de dünyâda verecektir.”

(Hakîm, IV, 156)

“Dört kişi vardır ki, Allâh'u Teâlâ onları Cennet’e koymayacak ve onlara Cennet’in ni’metlerini tattırmayacaktır.

Bunlar:

1- Devamlı içki kullanan,

2- Ribâ yiyen,

3- Haksız yere yetim malı yiyen,

4- Anne ve babasına âsî olanlardır.”

(Hakîm, II, 37)



XIII-) ÇOCUK HAKLARI HAKKINDA HADİSLER

“Çocuklarınıza hoş muâmelede
(davranışta) bulunun ve onları güzel terbiye edin.”

(İbn Mâce, Edep, 3, II, 1211)

“Hiçbir baba, çocuğa, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz.”

(Tirmizî, Birr, 33, IV, 338)

“Kim ki, üç tâne kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder, everir ve onlara iyilikte bulunursa, onun için cennet vardır.”

(Ebû Dâvud, Edep, 120, 121, V, 355)

“Kimin kız çocuğu olup da, onu canlı canlı (mezara) gömmez, ona hakâret etmez ve erkek çocuğunu ona tercih etmezse, Allâh'u Teâlâ o kimseyi Cennet’e koyar.”

(Ebû Dâvud, Edep, 120, 121, V, 354)

Resûlullah (s.a.s.)’a bir bedevî Arap gelerek dedi ki:

– Siz çocukları öper misiniz? Biz ise onları öpmeyiz- Resûlullah(s.a.s.):

– Allah, senin kalbinden merhameti çıkardığı (na göre) ben ne yapayım? (ben senin kalbine merhamet verecek değilim), buyurmuştur.

(Buhârî, Edep, 18, VII, 75)

“Kimin üç kızı, veya üç kız kardeşi veyahut da iki kızı veya iki kız kardeşi olup da geçimlerini güzel sağlar, onlar hakkında Allah’tan korkarsa, onun için Cennet vardır.”

(Tirmizî, Birr, 13, IV, 320)

Âişe (r.anhâ)’dan; şöyle buyuruyor:

Yanında iki kız çocuğu bulunan bir kadın evime geldi ve benden (yiyecek) bir şey istedi. (Ne yazık ki) bende tek bir hurmadan başka bir şey yoktu. Kadın aldığı bu hurmayı iki kız çocuğuna bölüştürdü ve kendi ağzına bir şey koymadı.
Sonra da kalktı gitti. Resûlullah (s.a.s.) gelince, bunu kendisine anlattım. Resûlullah (s.a.s.): “Kimin kız çocukları olur (ve onları geçindirmekte sabır ve tahammül gösterir)se, onlar, onun için Cehennem’e siper olurlar” buyurdu.

(Buhârî, Zekât, 10, II, 114, 115)

Yaşlı bir zât, Resûlullah (s.a.s.)’ı görmek için geldi. Oradakiler ağır alıp da ihtiyara yer vermekte geciktiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):

“Küçüğüne acımayan, büyüğüne saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurdular.

(Tirmizî, Birr, 15, IV, 321)

Bir gün Resûlullah (s.a.s.), Ali (r.a.)’in oğlu Hasan (r.a.)’ı öptü.

Akra‘ b. Hâbis et-Teymî de huzûrunda bulunuyordu. (Bunu görünce:)

– Benim on tane oğlum olduğu hâlde hiç birini öpmedim- dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), ona baktı, sonra da:

“Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” buyurdu.

(Buhârî, Edeb, 18, VII, 75)



XIV-) KARI-KOCA HAKLARI HAKKINDA HADİSLER

“Dikkat ediniz, sizin karılarınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin karılarınız üzerindeki hakkınız, hoşlanmadığınız kimseleri minderinize oturtmamaları ve hoşlanmadığınız kimselerin evinize girmesine izin

vermemeleridir. Dikkat ediniz, onların da sizin üzerinizdeki hakları, giyim ve yiyeceklerini iyi bir şekilde sağlamaktır.”

(Tirmizî, Rada, 11, III, 467)

Ebû Eyyûb (r.a.)’dan; Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki:
Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir:

“Kına yakınmak, koku sürünmek, misvâk kullanmak (diş temizlemek) ve evlenmek.”

(Tirmizî, Nikâh, 1, III, 391)

Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.anhümâ)’dan; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Dünya varlık dünyasıdır. En hayırlısı da sâliha kadındır.”

(Nesei, Nikâh, 15, VI, 69; Müslim, Rada, 64, 1467)


“Gençler! İçinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek, gözleri (haramdan) daha çok korur, zinadan daha çok muhâfaza eder. Gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun. Çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır.”

(Buhârî, Nikâh, 2, VI, 117)

“Allâh'u Teâlâ bir kimseye sâliha bir kadın nasib ederse, ona dininin yarısında yardım etmiş olur. Arta kalan yarısında da Allah’tan korksun ve kendini korusun.”

(Taberânî, Evsat, I, Hadis no: 976, 522)

“Evlenmeye muktedir olup da evlenmeyen benden değildir. ”

(Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Evsat, I, Hadis no: 993, 524)

“Dört (haslet vardır ki, bunlar) kimde bulunursa, dünyâ ve âhiretin hayrı kendisine verilmiş olur: şükreden kalp, zikreden dil, belâya sabreden beden, kocasına ve malına hıyanet etmeyen kadın.”

(Taberânî, Evsat, 8, Hadis no: 7208, 103)

“Kadın (genellikle) dört (haslet) için nikah edilir: Malı için, soyu için, güzelliği için ve dini için. Sen dindar olanı tercih et ki, ellerin topraklansın (hayır bulasın).”

(Buhârî, Nikâh, 15, VI, 123)

“Muhakkak ki kadın, dini, malı ve güzelliği için nikahlanır. Sen dindar olanı seç ki, elin bereket bulsun.”

(Tirmizî, Nikâh, 4, III, 396)

“Mü’minlerin imanca en mükemmeli, ahlâkça en güzel olanıdır. En hayırlınız, kadınlarına karşı en iyi davrananızdır.”

(Tirmizî, Rada, 11, III, 466)

“Mü’min kişi için, Allâh'u Teâlâ’nın emirlerine sarılıp nehyettiği şeylerden kaçınmadan sonra en faydalı şey iyi bir zevcedir ki söylediğini tutar. Yüzüne bakarsa gönlü açılır, kendisine yemin verdirecek olursa sözünden caymaz.

Kocasının bulunmadığı zamanda iffetine (kocasına) ve malına hıyânet etmez.”

(İbn Mâce, Nikâh, 5, I, 596)

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan (elinizin altındakinden) sorumlusunuz: Âmir, çoban (koruyucu) dur ve çobanlığından (maiyyetinden) sorumludur. Kişi ailesinin koruyucusu ve eli altında olanlardan sorumludur. Kadın, eşinin evinin koruyucusudur, eli altında bulunanlardan sorumludur.

Hizmetçi, efendisinin malının koruyucusudur ve eli altında bulunanlardan sorumludur.

Hepiniz çobansınız ve (her biriniz) çobanlığından (emri altında bulunanlardan) sorumlusunuz.”

(Buhârî, Itk, 18, III, 125)

“Allâh'u Teâlâ’dan başkasına yemin eden, bizden değildir.

Karı ile kocasının veya efendi ile kölesinin arasını açan, bizden değildir.”

(Ahmed b. Hanbel, V, 352)

“Allah katında, helâl olan şeylerin en sevimsizi eşini boşamak (talâk) tır.”

(İbn Mâce, Talak, 1, I, 656; Ebu Davut, Talak, 3, II, 631-632)

“Kıyamet günü Allah katında (zayi edildiğinde günahının ağırlığı bakımından) en büyük emanetlerden biri, kişinin eşiyle birlikte –içli dışlı– olduktan sonra onun sırrını (başkasına) yaymasıdır.”

(Ahmed b. Hanbel, III, 69)

Hz. Peygamber (s.a.s.), k›z› Hz. Fat›ma’y› evlendirdi¤inde,

çeyiz olarak ona kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmufl

deri bir yast›k, iki el de¤irmeni, bir su k›rbas› ve iki testi verdi.

Hz. Ali, bir gün Hz. Fatıma’ya:

– Allah'a yemin olsun ki, bitkin düştüm, göğüslerim ağrıdı. Allah, babana esirler verdi. Gitsen de ondan bir hizmetçi istesen!- deyince Hz. Fatıma:

– Yemin olsun ki, değirmenle un öğütmekten benim de ellerim kabardı, dedi ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanına geldi. Hz.Peygamber (s.a.s.):

– Niçin geldin yavrucuğum, deyince Hz. Fatıma:

– Sadece hâlinizi sormak için geldim, diyerek isteğini söylemeye utandı ve geri döndü. Hz. Ali, Ne yaptın? deyince Hz.Fatıma: İstemeye utandım, dedi. Bu defa beraberce Hz. Peygamberin huzuruna geldiler. Hz. Ali, Allah Resûlüne, “bitkin

düştüm, göğüslerim ağrıdı.” dedi. Hz. Fatıma da “Değirmenle un öğütmekten benim de ellerim kabardı. Cenab-› Hak, sana esirler ve bolluk ihsan etti. Bize hizmetçi verir misin?” dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.):

– Ehl-i Suffe (evleri olmadığı için Hz. Peygamber'in mescidinde yatıp kalkan sahabiler) açlıktan kıvranırken onları bırakıp da size veremem. Onlara verecek bir şey bulamıyorum. Yalnız şu esirleri satıp parasını onlara harcayacağım, dedi. Onlar da geri döndüler.

Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın evlerine gitti. Onlar yatıyorlardı. Örtüleri ile başlarını örtseler ayakları açılıyor, ayaklarını örtseler başları açılıyordu. Hemen doğruldular, Hz. Peygamber (s.a.s.), “kalkmayın” dedi ve sonra;

– Benden istediğiniz şeyin daha hayırlısını size söyleyeyeyim mi? dedi. Onlar da “buyur” dediler. Bunun üzerine Hz.Peygamber (s.a.s.):
– Her namazın arkasından 10 defa Sübhanallah, 10 defa Elhamdülillah, 10 defa Allah'ü Ekber; yatarken de 33 defa Sübhanallah, 33 defa Elhamdülillah ve 34 defa Allah'ü Ekber, deyiniz. Bunları bana Cebrail (a.s.) öğretmiştir, buyurdu.

(Ahmed b. Hanbel, I, 106, 850)

“İman eden bir erkek iman etmiş bir kadına (ondaki hoşuna gitmeyecek bir ahlâktan dolayı) buğz etmesin (kızmasın). (Çünkü) onun bir huyundan hoşlanmıyorsa, diğerinden hoşlanabilir.”

(Müslim, Rada, 61, II, 1091)


“Allah’a ve Ahiret gününe inanan, komşusuna eziyet etmesin. Kadınlara, öğütleri iyi bir şekilde yapın, onlara karşı iyi davranın…”

(Buhârî, Nikâh, 80, VI, 145)

(Evinizden uzun zaman uzak kaldığınızda) evinize dönerken gece ansızın eve girmeyiniz. (Aileniz) saçlarını tarasın, düzeltsin, yapılması gereken temizlikleri yapsın.”

(Müslim, Rada, 57, II, 1088)

“Bana dünyadan; kadın, güzel koku sevdirilmiş, namaz gözümün nuru kılınmıştır.”

(Nesâî, Iflretü’n-Nisâ, 36, VII, 61)


XV-) YAKINLARI GÖZETMEK HAKKINDA HADİSLER


“Rahim (akrabalık), Allah’ın rahmetinin eserlerindendir.

Allah buyurdu: Kim bu bağı korursa, Allah ona merhamet eder. Kim onu koparırsa, Allah da ondan ihsan ve rahmetini keser.”

(Buhârî, Edeb, 13, VII, 73)

“Rızkının geniş, ömrünün uzun olmasını arzu eden (akrabalarını ziyaret etsin) onlarla olan bağlantısını devam ettirsin.”

(Buhârî, Edep, 12, VII, 72)

“Allâh'u Teâlâ buyuruyor ki: “Allah” Ben’im, “Râhman” Ben’im, ‘rahim’i yarattım, onu kendi ismimden türettim.

Bundan dolayı akrabâlık haklarını gözetenlere Ben de rahmet

ederim. Bunu gözetmeyenlerden de rahmetimi keserim.”

(Tirmizî, Birr, 9, Hadis no: 1908, IV, 315)

“Sıla-i rahm etmeyen (yakınları ile ilgilerini kesen) kimse Cennet’e giremez.”

(Müslim, Birr, Hadis no: 19, III, 1989)


Ebû Hüreyre (r.a.)’den; bir kifli, Resûlullah (s.a.s.)’a:

– Yâ Resûlullah! Benim yakınlarım var. Ben onları ziyâret ederim, onlar bana gelmez. Ben onlara iyilik ederim, onlar bana kötülük eder. Ben onlara yumuşak davranırım, onlar bana câhillik eder (kaba davranırlar). Resûlullah (s.a.s.) şöyle

buyurmuştur:

– Eğer dediğin gibi isen, onlara kızgın kül yediriyor gibisin, (yâni senin yaptığın iyiliğe karşı) onların kötülüğü kendi aleyhlerinedir. Sen böyle davrandığın müddetçe, Allâh'u Teâlâ sana yardımcı olur ve seni onlardan korur.

(Müslim, Birr, 6, Hadis no: 22, III, 1982)

“Sıla-i rahmi ne ile (ve nasıl) yapacağınızı büyüklerinizden öğreniniz. Çünkü sıla-i rahm, akraba arasında sevgi, malda çokluk, ömürde ise berekettir.”

(Tirmizî, Birr, 49, Hadis no: 1979, IV, 351)

Ebû Hüreyre (r.a.)’den; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

– Allâh'u Teâlâ, mahlûkâtı yaratıp yaratma işini bitirdiğinde; rahm (yakınlık, lisân-ı hâl ile) dedi ki:

– Bu (huzurunda duruşum), ayrılık firkatından sana sığınanların duruşudur. (Allahu Teâlâ:)
– Evet, seni ziyaret edene rahmet etmeme, seninle ilgisini kesenden rahmetimi kesmeme râzı olmaz mısın? buyurdu.

(Rahm):

– Evet râzıyım Yâ Rab, dedi. (Allâhu Teâlâ:)

– İşte bu senin (hakkın) dır, buyurdu. Resûlullah (s.a.s.):

– İsterseniz, “Nasıl, döner de yeryüzünde bozgunculuk çıkarır ve akrabâlık bağlarını keser misiniz? Böyle olanlar o kimselerdir ki, Allah onları lanetlemiş de duygularını almış ve gözlerini kör etmiştir” (Muhammed, 47/22) âyetini okuyunuz, buyurdu.

(Buhârî, Edeb, 13, III, 72)


“Kim Allah’a ve âhiret gününe iman etmiş ise misafirine ikram etsin (ağırlsın).

Kim Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş ise sıla-i rahm etsin (yakınları ile ilgilensin).

Kim Allah’a ve âhiret gününe iman etmiş ise, (ya) hayırlı söz söylesin veya sussun.”

(Müslim, İman, 19, IV, 68)


Ebû Zer (r.a.)’den:

Halîlim ve en çok sevdiğim Resûlullah (s.a.s.), bana iyilikten bâzı hasletler tavsiye etti:

1- (Dünyâlıkta) kendinden üstün olana bakmayıp benden daha aşağıda olana bakmayı,

2- Yoksulları sevip onlara yaklaşmayı,

3- Arka çevirseler bile yakınlarıma sıla-i rahm (ziyaret) yapmayı,
4- Allah rızâsı uğrunda yericilerin yermesine aldırmamayı,

5- Acı olsa da doğruyu ve hakikatı söylemeyi,

6- Cennet hazinelerinden bir hazine olduğu için, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi’llâh” demeyi, tavsiye buyurmuştur.

(İbn-i Hibbân, Sahih, Hadis no: 449, II, 194)


“Kime yumuşak huyluluktan nasibi verilmişse, dünyâ ve âhiret iyiliğinden de verilmiş demektir. Akrabalık bağlarını gözetmek, iyi komşuluk ve güzel ahlâk, ülkeyi imar eder ve ömrü bereketlendirir.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 159)

Adamın biri Resûlullah (s.a.s.)'a geldi. (Bu esnada) Resûlullah (s.a.s.) minberde idi. Adam dedi ki:

– Ya Resûlullah! İnsanların en hayırlısı kimdir? Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:

– İnsanların hayırlısı (Kur’an’›) çok okuyan, en takvalı olan, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran ve sıla-i rahimde bulunan kişidir.

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 432)


“Sadakanın en kıymetlisi, içinde düşmanlık hisleri taşıyan fakat bunu açığa çıkaramayan akrabâya verilen sadakadır.”

(Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, XXV, Hadis no: 204, 171)

“Kim, rızkının genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.”

(Buhârî, Edeb, 12, VII, 72)


“Sizden biriniz iftar ettiğinde hurma ile iftar etsin. Çünkü o berekettir. Eğer hurma bulamazsa su ile (iftar etsin) çünkü o temizdir.

Yoksula bir şey vermek sadakadır. Akrabaya bir şey vermenin ise iki sevabı vardır. Birisi sadaka sevabı, diğeri de akrabayı görüp gözetme sevabıdır.”

(Tirmizî, Zekât, 26, III, 46)


İbn-i Mes’ud (r.a.), sabah namazını müteâkip bir (ilim) halkasında oturmuştu.

– Allah için and verdiririm ki, yakınları ile ilgilerini kesenler aramızda bulunmasınlar (gitsinler). Çünkü Rabbimize duâ etmek istiyoruz. Akrabâsı ile ilgisini kesenlere gök (rahmet) kapıları kapalıdır, dedi.

(Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, IX, Hadis no: 8793, 158)


“Akrabaları ile ilgisini kesenler Cennet’e giremez.”

(Buhârî, Edeb, 11, III, 72)


“Üç kişi Cennet’e giremez:

1- İçkiye müptelâ olan,

2-Akrabaları ile alakasını kesen,

3- Sâhir (büyücü) leri tasdik edip onlara inanan.”

(İbn-i Hibbân, Sahih, Hadis no: 5346, XII, 165)


“Mükâfatına en çabuk erişilecek hayırlar, iyilik ve sıla-i rahm (akrabayı ziyaret)dir. Cezâsı en sür’atli görülen fenalıklar da zulüm ve akrabâ ile alâkayı kesmektir.”

(İbn-i Mâce, Sünen, Zühd, 23, Hadis no: 4212, 2, 1408)


“Akrabadan gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse, tam manasıyla akrabasıyla ilgi kurmuş değildir. Gerçek sıla (ilgilenme), kendisiyle ilgiyi kesenleri görüp gözetmektir.”

(Buhârî, Edep, 15, VII, 73)

“Haksız olarak müslümanın ırzına, nâmus ve şerefine dil uzatmak en büyük günahlardandır. Ve şu rahm (akraba ile ilgilenmek kelimesi), Aziz ve Celil olan Rahmân’dan türemiştir.

Kim ki, akrabasıyla ilgisini keserse (sıla-i rahm yapmazsa)

Aziz ve Celil olan Allah, Cennet’i ona haram eder.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 190)

“Ahiretteki cezasından başka, dünyada da günah sahibine acele olarak cezâsını Allâh'u Teâlâ’nın vereceği günahlardan, zulüm ve sıla-i rahmi kesmekten (akraba ile ilgilenmemekten) daha büyüğü yoktur.”

(Tirmizî, Kıyâmet, 57, Hadis no: 2511, IV, 664)


XVI-) MÜSLÜMANLARIN BİRBİRİNE KARŞI GÖREVLERİ HAKKINDA HADİSLER


“Müslüman müslümanIn kardeşidir. Ona ne zulmeder, ne de onu yalnız bırakır. Kim, kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da o kimsenin ihtiyacını giderir. Kim, bir müslümanın sıkıntısını giderirse, Allâh'u Teâlâ da o kimsenin kıyâmet sıkıntılarından birini giderir. Kim, bir müslümanın (ayıbını) örterse, kıyâmet gününde Allâh'u Teâlâ da onun ayıplarını örter.”

(Buhârî, Mezalim, 3, IV, 159)


“Kim, bir müslümanın dünya sıkıntılarından birisini giderirse, Allâh'u Teâlâ da onun kıyâmet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Kim, dünyada darda (güçlükte) kalmışa kolaylık gösterirse, Allah'u Teâlâ da ona dünya ve âhirette

kolaylık gösterir. Kim, bir müslümanın dünyada bir ayıbını örterse, Allah'u Teâlâ da dünya ve ahirette onun kusurlarını örter. Kul, mü’min kardeşinin yardımında bulundukça, Allah da onun yardımcısıdır.”

(Müslim, Zikr, 11, III, 2074)

“Mü’minler, birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”

(Müslim, Birr, 18, VI, 1999)


Mü’min, mü’min için bir binâ gibidir. Biri diğerini destekler (kuvvetlendirir).” buyurdular ve parmaklarını birbirine geçirdiler (ellerini kenetlediler).

(Müslim, Birr, 18, VI, 1999)


“Allâh'u Teâlâ, rahmeti yüz parçaya böldü de doksan dokuzunu kendisinde bıraktı, bir parçasını yere indirdi. İşte o bir parça ile, yaratıklar birbirlerine karşı merhametli olurlar.

Hatta kısrak at da yavrusuna değer (de eziyet verir) korkusu

ile tırnağını kaldırarak (onu ezmemeye) dikkat eder.”

(Müslim, Tevbe, 4, 6, 2108)

“Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Yerdekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsinler.”

(Tirmizî, Birr, 16, Hadis no: 1924, IV, 324)

“Genç bir kimse bir ihtiyara -yaşlılığından dolayı- ikrâm ederse, Allah da ihtiyarlığında (mükâfat olarak) ona ikrâm edecek bir kimse ihsân eder.”

(Tirmizî, Birr, 75, Hadis no: 2022, IV, 372)

“Kul, mü’min kardeşinin ihtiyacını gidermeye devam ettikçe, Allâh'u Teâlâ da onun ihtiyâcını giderir.”

(Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, V, Hadis no: 4801, 118)

“Allah'u Teâlâ’nın (insanlar arasında) bir kısım yaratıkları vardır ki, onları insanların ihtiyaçları (nı gidermek) için yaratmıştır. İnsanlar ihtiyaçlarında onlara müracaat ederler. İşte Allâh’ın azâbından emin olanlar onlardır.”

(Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XII, Hadis no: 13334, 274)


“Pazartesi ve perşembe günleri Cennet kapıları açılır.

Allâh’a şirk koşmayan her kulun günâhı bağışlanır. Ancak kendisiyle (mü’min) kardeşi arasında düşmanlık bulunan kişi (nin günâhı) bağışlanmaz ve şöyle denir: “Onlar, barışıncaya kadar bağışlanmalarını bekletiniz, onlar barışıncaya

kadar bağışlanmalarını bekletiniz, onlar barışıncaya kadar bağışlanmalarını bekletiniz.”

(Müslim, Birr, 11, VI, 1987)


“Bir kulun üzerinde Allah’ın nimeti çoğaldıkça, o kimseye karşı insanların külfeti de artar. İnsanların o külfetlerine katlanmayan kimse, o nimeti yok olmaya sunmuş olur.”

(Tergib, 3/391, No: 6; Kenz, 6/347, No: 15994)


“İnsanın her bir eklemi için her Allah’ın günü bir sadaka vermek gerekir: İki kişinin arasını bulman, (haklarında adaletle hükmetmen) bir sadakadır. Bir kimseye bineğine binerken yardımcı olman veya yükünü hayvanına üklemesine

yardım etmen bir sadakadır. Güzel bir söz söylemek sadakadır. Namaza giderken attığın her adıma bir sadaka sevabı vardır. Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi yoldan alıp atman bir sadakadır.”

(Müslim, Zekât, 16, I, 699)


“Allâh'u Teâlâ’nın, kullarının faydalanmaları için özel nimetler verdiği birtakım kulları vardır. Onlar bu nimetleri gereği gibi sarfettikleri müddetçe, Allah bu nimeti onlarda devam ettirir. Onlar, bu nimetleri (gerekli yerlerde sarftan)

uzaklaştıklarında Allâhu Teâlâ da bu nimetleri onlardanalarak başkalarına verir.”

(Silsile-i Ahadis, Sahiha, No: 1692, IV, 264)

“Bir müslümanın, bir müslümanı korkutması ve heyecana düşürmesi helâl olmaz” buyurdu.

(Tirmizî, Fiten, 3, IV, 462)

“Kim, bir kula ihtiyâcı anında yardım ederse, ayakların kaydığı (kıyâmet) gün (ün) de Allâhu Teâlâ onun makâmını sâbit kılar.”

(Tergib, 3/392, No: 10)

“Müslüman kardeşinin ihtiyâcını gidermek maksadı ile giden bir kimse için, Allâhu Teâlâ, onun ayrıldığı yere dönünceye kadar, her bir adımına yetmiş sevab yazar ve yetmiş (küçük) günâhını yok eder. Onun vâsıtasıyla iş görülürse,

anasından doğduğu gün gibi günahından çıkmış olur. (şayet) o esnada ölecek olursa, hesab görmeden Cennet’e girer.”

(Ebu Ya’lâ, Müsned, 5/175, No: 2789)

“Vallahi iman etmiş olamaz, vallahi iman etmiş olamaz, vallahi iman etmiş olamaz” sahabilerden biri de; “Kim iman etmiş olmaz ey Allah’ın Resûlü?” diye sorunca, Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz:

“Kötülüğünden, komşusunun emin olmadığı kimse”

cevabını vermişlerdir.

(Buhârî, Edeb, 29, VII, 78)

“Ey müslüman hanımlar! Tırnak ucu kadar da olsa, sakın ha, komşu komşuyu hakir görmesin!”

(Buhârî, Edeb, 30, VII, 78)

“Bir kimse, Müslüman bir kardeşine, iffetinin noksanlaşacağı ve hürmetinin yok olacağı bir yerde (şekilde ve mevzuda) yardımını keserse, Allâhu Teâlâ ona, kendi yardımını arzu ettiği bir yerde yardım elini uzatmaz. Bir kimse müslüman bir insana namusunun zedeleneceği, iffet ve şerefinin yok olacağı bir yerde yardım ederse, Allâhu Teâlâ da ona, yardımını arzu ettiği bir yer (ve zaman) da

muhakkak yardım eder.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 30; Ebu Davud, Edeb, 41, Hadis no: 9884, V, 197)

“Kardeşin için (kötülük günlerinde) sevinç gösterme, yoksa Allâhu Teâlâ ona rahmet eder, seni de (ondaki belâya) uğratır.”

(Tirmizî, 54, IV, Hadis no: 2506, 662)

“Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kusuru işlemeden, o kimse ölmez.”

(Tirmizî, 53, IV, Hadis no: 2505, 661)


“Her müslümanın diğer müslümana malı, ırzı ve kanı haramdır. İşte takva buradadır (diyerek kalbini gösterdi).

İnsana, kötülük bakımından, müslüman kardeşini küçük görmesi yeter.”

(Müslim, Birr, 18, Hadis no: 1927, IV, 325)