paylaş
FaceBook

http://e-hadis.de/images/hadislogo/ayasofyacamii.png

İşte İstanbul'un en önemli simgelerinden biri... Burası, mimarlık dünyasının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen, devasa kubbesi hayranlık uyandıran ve birçok yapıya ilham olmuş olan Ayasofya. Ne zaman yapıldı, ne zaman müze oldu, yıllar içinde neler atlattı?

Ayasofya Ne Zaman İnşa Edildi?

İstanbul’a gelen bir ziyaretçi önce Ayasofya’yı görmek ister. Hem İstanbul’un simgelerinden biri hem de dünya mimarlık tarihinin en önemli yapıtlarından biri sayılan Ayasofya, bir zevk ve gösteriş sembolü olma özelliğiyle tam bir imparatorluk mimarisi eseridir. Yapıldığı dönemde bir eşi ve benzerinin olmaması gibi bir kaygının güdüldüğü, eserin görkeminden açıkça bellidir. İmparator I. Justinianos tarafından yaptırılan ve bir Bizans eseri olmasına rağmen Roma mimari geleneğinin de tipik bir örneği olan Ayasofya'nın kendisinden önce herhangi bir benzeri olmadığı gibi ölçüleri de 1000 yıl boyunca aşılamadı.

Yapıldığı dönemde görkemiyle herkesi hayrete düşüren yapı, ancak ilahi güçlerin desteğiyle meydana gelebileceği inancını doğurmuş, böylece Orta çağ mistisizminin de bir sembolü olmuş. Orijinal adı Hagia Sofia olmasına rağmen, yanlış bir şekilde Saint Sofia olarak da bilinen yapı, aslında Sofia isminde bir azize değil, Hıristiyan üçlemesinin ikinci unsuru olan “Kutsal Hikmet”e (Sofia) adandığından Ayia Sofia olarak tanındı. İlk dönemlerinde, Bizans halkı tarafından “Büyük Kilise” (Megale Ekklesia), 1453 yılında Türklerin İstanbul'u fethetmesinin ardından ise Ayasofya olarak anılmaya başladı.

İlk yapıldığında üstü ahşap çatı ile örtülü bir bazilika şeklinde olan Ayasofya'nın açılışı, 360 yılına rastlar. Tarih boyunca çok sayıda ayaklanmalar ve yangınlarla zarar görür. İmparator I. Justinianos (527 – 565) kiliseyi onarmak yerine görkemli bir ibadethane yaptırmayı düşünür ve bunun için İsidoros ve Antemios adlı iki mimarı görevlendirir.

O güne kadar görülmemiş bir ibadethane açmayı amaçlayan imparator hiçbir masraftan kaçınmaz. Beş yıl süren inşaat için Efes ve Artemis'ten Pagan mabetlerinin sütunları dahil hemen her yerden malzeme toplanır.

Ayasofya, tarihi boyunca birçok kez tahribata uğradı, en büyük zararı ise IV. Haçlı Seferi sırasında gördü. 1204 yılında şehri ele geçiren şövalyeler, Ayasofya'nın Hıristiyanlık için kutsal olan pek çok değerli eşyasını yağmaladı. Şehir, Haçlılaların istilasından ancak 1261 yılında kurtarılabildi.

Ayasofya Ne Zaman Cami Oldu?

İstanbul, 29 Mayıs 1453 yılında fethedilince Fatih Sultan Mehmet şehre girer girmez ilk olarak Ayasofya'ya gitti ve yapının camiye dönüştürülerek gerekli onarımının yapılması için talimat verdi.

Ayasofya’nın Mimari Özellikleri

Avlunun içindeki müze girişinin ortasındaki yüksek “İmparatorluk Kapısı” ve üzerindeki mozaik pano 9. yüzyıl sonunda yapılmıştır. Yanlardaki madalyonlarda Meryem Ana ve Baş Melek Gabriel'in portreleri bulunur.

Ayasofya'nın en görkemli yanı, havaya asılı gibi duran ve bütün binayı kaplayan kubbesidir. Duvarlar ve tavanlar rengârenk mermer ve mozaiklerle kaplıdır. Alt katta ve galerilerde 6. yüzyıl Bizans süsleme sanatının en karakteristik örnekleri olan toplam 107 sütun bulunur. O çağa ait bir özellik olan derin oyulmuş mermerler güzel bir ışık ve gölge oyunu oluşturur. Ortalarında imparator monogamları bulunur. Apsis yarı kubbesinde, kucağında çocuk İsa ile Meryem Ana, sağ yanda ise Baş Melek mozaikleri yer alır.

Galeriler seviyesindeki duvarlara asılmış ve deri üzerine yapılmış büyük diskler ile kubbedeki yazıt, eserin cami olarak kullanıldığını hemen hatırlatır. 19. yüzyıl ortalarında dönemin büyük ustaları tarafından yazılan bu kaligrafiler birer şaheserdir. Yuvarlak tablolarda Allah, Hz. Muhammed, 4 Halife ve Hasan - Hüseyin isimleri yazılıdır.

Binanın kuzey köşesinde bulunan, alt kısmı bronz bir kuşak ile çevrilmiş ve parmak sokulabilen bir deliği olan “terleyen sütun”da dilek dilemek eski bir gelenek olarak sürer.

Kuzey kanatta bir, güney kanatta da üçlü figürler halinde üç mozaik pano bulunur. Güney galeride, yanındaki pencereden giren gün ışığı altında, Bizans mozaik sanatının şaheser panosu yer alır. Burada son mahkeme sahnesinin tam ortasında bulunan ve “Diesis” diye bilinen üçlü figürdür. Ortada İsa, onun sağında Meryem, solunda ise Hz. Yahya yer alır. İç koridordan müzeyi terk ederken görülen büyük mozaik pano ise 10. yüzyıldan kalmadır. Bozuk perspektifli figürler, ortada Meryem Ana ve çocuk İsa, yanlarda ise şehir maketini sunan Büyük Konstantin ile Ayasofya maketini sunan Justinyen'dir. Çıkışta kısmen zemine gömülü M.Ö. 2. yüzyıldan kalma bronz kapıların bir pagan mabedinden getirtildiği sanılıyor.

Ayasofya, Osmanlı dönemi boyunca cami olarak varlığını sürdürdü, tüm padişahlar tarafından özel bir ilgi gördü. Zaman içinde Osmanlı İmparatorluğu'nun kendi kültüründen izler taşıyan eserlerle de donatılan yapı, günümüze kadar her iki dinin ve kültürün etkisini taşıyan bir şaheser oldu. Ayasofya'daki türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturuyor.

Ayasofya Ne Zaman Müze Oldu?

1 Şubat 1935’te müze olarak misafirlerine kapılarını açan Ayasofya, Pazartesi hariç her gün 09.00–17.00 saatleri arasında ziyarete açık.

Müzekart ile girilebilen Ayasofya Müzesi’nde 7 yaşına kadar olan çocuklardan ise ziyaretçi ücreti alınmıyor. Adres: Sultanahmet Meydanı Telefon: +90 0212 522 17 50

Ayasofya'yı bir de gece keşfetmek isterseniz size müthiş bir teklifimiz var. Deneyimle sayfalarımızda yer alan “sıra dışı özel turlar” kategorimize mutlaka göz atın deriz.

Ayasofya’nın mistik havasını Şerif Yenen rehberliğinde teneffüs etmeye ve bir turist gibi değil gerçek bir kâşif gibi kaybolmaya hazırsanız “Ayasofya’yı bir de gece keşfedin” turumuzu (aktif ve devam ediyorsa) ve detaylarını inceleyebilir dilerseniz direkt satın da alabilirisiniz. Her köşesi öykü ve sırlarla dolu mabedin gece sizinle konuştuğunu hissedeceksiniz… Bu özel deneyimi kaçırmayın deriz…