Enes b. Sîrîn (r.a.) şöyle dedi: Cündeb el-Kasrî’den işittiğime göre, Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle dedi: “Her kim sabah namazını kılarsa o kimse Allah’ın koruması altındadır.” (Müslim, Mesâcid, 262.)
Allah ile kulu arasındaki iletişimin ve bağın en somut göstergesidir namaz. İnananlara belirli vakitlerde farz kılınan bu ibadet, (Nisa, 4/103.) Rasulüllah’a ve ümmetine Miraç Gecesi’nin armağanıdır. Onu vaktinde ve hakkını vererek kılanların cennetle müjdelendikleri (Ebu Davud, Salat, 9.) eşsiz bir kulluk görevidir. “Namazlarını muhafaza etmek” (Müminun, 23/9.) ve “namazlarına devam etmek” (Mearic, 70/23.) müminleri niteleyen övgüye değer hasletlerdendir. Bununla birlikte kendisini muhafaza edip devam ettirme bakımından en çok zorlandığımız ibadet, sabah namazıdır. Yeni bir güne başlarken insanın sorumlu kılındığı bu ilk ve en önemli görev, türlü bahanelerle çoğu kez ihmal edilmektedir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Her kim sabah namazını kılarsa o kimse Allah’ın koruması altındadır.” (Müslim, Mesacid, 262.) Buna göre Allah Teâlâ, namazını ihlasla eda ettiği sürece kulunu hem dünyada hem de ahirette karşılıksız bırakmayacağının güvencesini vermektedir. Kul namazını terk etmediği takdirde Allah ile aralarındaki ahde hiçbir zarar gelmeyecektir. Sabah namazına hasredilen bu güvence, onun diğer namazlara kıyasla daha külfetli oluşundan kaynaklanır
Henüz gün aydınlanmamışken, çoğu kimse sıcak yatağında rahatça uyurken Rabbinden gelen davete icabet etmek kolay değildir, ağır gelir insanın nefsine. Minarelerden yükselen “es-Salatü hayrun mine’n-nevm (Namaz, uykudan hayırlıdır)” nidasını işitse de kulakları, en tatlı yerinde uykusundan vazgeçmekte zorlanır insan. Başlangıçta “Beş dakika daha uyusam ne çıkar.” diyerek yaptığı küçük ertelemeler tekrarlanıp alışkanlık hâline gelince, uykuya yenik düşen göz kapakları çoğu zaman güneşin ışıklarıyla birlikte açılır. O anda Rabbine verdiği sözü tutamamanın pişmanlığı içini yaksa da zamanı geri çevirmek mümkün değildir artık. Kimi zaman günlük hayatın meşgaleleri yüzünden yorgun düşmekten, kimi zaman televizyon karşısında boşa harcanan saatler sonrasında geç yatmaktan, kimi zaman da sabah namazının önemini hakkıyla idrak edememekten kaynaklanan bu gaflet hâlini her insan yaşayabilir. Böyle zamanlarda üzerimize düşen, bu durumu kanıksayarak türlü bahanelerle sabah namazını kılmamayı alışkanlık hâline getirmek yerine, Rabbimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirememenin üzüntüsünü ve pişmanlığını yürekten hissederek daha sonraki günlerde de aynı hataya düşmemek için gayret sarf etmek olmalıdır. Zira münafıklara en ağır gelen iki namazdan biri olan sabah namazı, (Buhârî, Ezan, 34; Müslim, Mesacid, 252.) Allah’a imanımızı ve O’na duyduğumuz samimiyeti ispat etmemiz bakımından da büyük önem arz etmektedir. Kaldı ki Sevgili Peygamberimiz genel anlamda namazı terk etmenin, küfürle imanı birbirinden ayıran ince çizgiye tekabül ettiğine dikkat çekmektedir. (Tirmizi, İman, 9.) Uykunun en tatlı anından feragat etmeyi gerektiren sabah namazı, Allah katında ve Rasulü’nün nezdinde bir o kadar paha biçilmez değere sahiptir. Güneşin zevalinden gecenin karanlığına kadar belli vakitlerde namaz kılmayı emreden Yüce Allah, “Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” (İsra, 17/78.) buyurarak sabah namazının önemine ayrıca işaret eder. Rasulüllah ise serinlik vakti kılınan iki namazdan biri olarak
nitelediği sabah namazını kılan kimseyi cennetle müjdeler. (Buhârî, Mevakit, 26.) Sabah namazı onun nezdinde öylesine kıymetlidir ki, farzından önce kılınan iki rekâtlık sünnete bile ayrı bir değer atfeder. Nitekim o, bu iki rekât sünnetin dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olduğunu ifade etmiştir. (Müslim, Müsafirin, 96.) Sabah namazının vaktinde eda edilememesi hâlinde ise sünnetiyle birlikte kaza edilmesini tavsiye etmiştir. (Ebu Davud, Salat, 11.) Sabah namazını kılarak Allah’a olan borcunu ödemiş ve O’nun güvencesini hak etmiş olmanın verdiği huzurla güne başlamanın ayrı bir önemi vardır Müslümanın hayatında. O vakitte Rabbinin huzuruna varan kimseye gece ve gündüz melekleri birlikte şahitlik eder. (Müslim, Mesacid, 246.) Bununla birlikte sabah namazı, ölümün kardeşi olan uykudan sonsuz kudreti sayesinde uyanıp sabaha erişmemizi sağlayan Yüce Allah’a (Tirmizi, Deavat, 13.) günün ilk şükrünü eda etmenin en güzel ve en anlamlı şeklidir. Allah Rasulü benzer şekilde daha farkında olmadıkları birçok faziletini bilmeleri hâlinde, insanların sabah namazına gitmek için ne kadar çaba göstereceklerini şöyle beyan eder: “Eğer (insanlar) yatsı ve sabah namazlarındaki fazileti bilselerdi, sürünerek de olsa o ikisini cemaatle kılmaya gelirlerdi.” (Buhârî, Ezan, 9; Müslim, Salat, 129.) Günün en bereketli anından ve Rabbimizin korumasından mahrum kalmamak adına sabah namazı müminlere sunulan en güzel fırsattır. Geçerli ya da geçersiz çeşitli mazeretlerle diğer farz namazlara oranla daha çok ihmal edilmekle birlikte sabah namazına kalkma alışkanlığını edinmek için gayret göstermek her Müslümanın kulluk görevidir. Nitekim namaza kalktıklarında üşengeç davranan ve ibadetlerine riya karıştıran münafıklardan (Nisa, 4/142.) müminleri ayırt eden en önemli iki namazdan biri sabah namazıdır. Rabbimize olan samimiyetimizi ispat noktasında mihenk taşı olan böyle bir ibadeti vaktinde ve hakkını vererek eda edebildiğimiz takdirde nihayetinde Allah’ın rızası, koruması ve cennetini hak etmek zor olmayacaktır.