İbn Abbâs (r.a.)’ın naklettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1.)
Kur’an-ı Kerim’deki pek çok ayetiyle bizlere lütfettiği sayısız nimetlerine işaret eden Rabbimiz, bir yandan bunların farkında olarak kendisine şükretmemizi isterken bir yandan da bu nimetlerin göz alıcılığına kapılmamamız için bizi uyarır: “Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.” Ömrümüzün geçiciliğini ve tüm nimetlerden hesaba çekileceğimiz bir günün geleceğini hatırlatırken bunu unutturmaya çalışan düşmanlarımıza karşı da teyakkuzda olmamızı ister: “Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Fâtır, 35/5) Mal mülk, makam mevki, şan şöhret ve saltanat gibi geçici dünya zevklerine aldanan kimselerin hem dünyadaki hem de ahiretteki acıklı durumlarından örnekler vererek aynı hatalara düşmememiz için sık sık öğütlerde bulunur. Zira aldananların aldandıklarını anlayacakları ve aldanmışlıkların ortaya konacağı gün (yevmü’t-teğâbün) olan kıyamet günü kişinin anne babasına bile faydası olmayacağı gibi onların da kendisine bir yararı dokunmayacaktır. (Lokmân, 31/33.) Dünya hayatında rehberimiz olan Rasûlüllah Efendimiz dünyada aldandığımız, kıymetini idrak etmekte zorlandığımız pek çok nimetten özellikle ikisine dikkatimizi çekiyor:
Sağlık ve boş zaman. Dünyevi yaşantımızı sürdürebilmek için hayati nitelik taşıyan bu iki nimet aynı zamanda ahiret hayatımızı imar edebilmek için de vazgeçilmezdir. Zira Rabbimize iman edebilmemiz için öncelikle akıl sağlığımızın yerinde olması gerekirken O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak da yine fiziksel ve ruhsal bakımdan sıhhat ve afiyet içinde olmamıza bağlıdır ve bütün bunlar ancak, bizlere dünyadayken bahşedilen zaman dilimi içerisinde yapıldığında anlamlıdır. Sağlık, önemine her ortamda çeşitli vesilelerle atıf yapılan buna rağmen en çok ihmal edilen nimetlerin başında gelir. Her gün amansız hastalıkların pençesine yakalanan milyonlarca insanın varlığından habersiz olmadığımız gibi bir o kadar insanın ömrünün sonlandığını da müşahade ederiz. Bu kişilerin çok yakınımızdaki insanlar olması bizi bir müddet kendimize çeki düzen verip sağlığımıza dikkat etmeye itse de bu bilinci devamlı canlı tutmak kolay değildir. Hüsnü zannımız galip gelir çoğunlukla, bu hastalıkların bize hiç uğramayacağını düşünür, ne kadar yaşlansak da ölümün hep çok uzaklarda olduğuna inandırırız kendimizi. Dünyada rahat ve huzurlu bir ömür sürme telaşıyla çalışıp didinirken, ailemizin geleceği için ter döküp yorulurken ihmal ederiz sağlığımızı; bazen de sadece pervasızca günlük zevklerimizi tatmin etmek için zarara uğratırız bu en kıymetli hazineyi. Hâlbuki sağlığımızı ihmal ederek sahip olduğumuz hiçbir güzellik bize onun tattırdıklarını yaşatamaz. Yıllarca sağlığımızı kaybetme pahasına elde ettiğimiz serveti sağlığımızı düzeltmek için bir çırpıda harcayabilir, mutlu bir gelecek kurmayı düşlediğimiz çocuklarımızı kendilerini her şeyden daha mutlu edecek sağlıklı anne babalardan mahrum edebiliriz. Dünya ve ahiret saadetimiz için sağlığımıza dikkat etmemiz oldukça mühimdir. Hz. Peygamber’in sağlıklı ve dengeli beslenmekten (Tirmizî, Zühd, 47.) spora (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, VI, 401.), ağız ve diş temizliğinden (Ebû Dâvûd, Tahâret, 25.) beden
bakımına (Müslim, Cum’a, 9.), yiyecek ve içecek kaplarının temizliğinden (Müslim, Eşribe, 93.) çevre temizliğine (Tirmizî, Edeb, 41.) kadar hayatımızın her anını kuşatan sağlığı korumaya yönelik tavsiyeleri, mümin olarak bizlerin sağlığımızı koruma konusunda ne kadar hassas davranmamız gerektiğini gösterir. Zira insanın, fıtratı gereği vücut bakımına dikkat etmesi gerektiğini bildiren (Buhârî, Libâs, 63.) Rasûlüllah, “Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah’ın Müslüman üzerindeki hakkıdır.” (Müslim, Cum’a, 9.) diyerek vücut temizliğinin kişisel tercihlerin ötesinde dinî bir yükümlülük olduğuna dikkatleri çekmektedir. Ayrıca, gündüzlerini oruçla gecelerini ibadetle geçirerek bitap düşen Abdullah b. Amr’a “Böyle yapma. Oruç tut fakat iftarını da yap. Gece ibadet et ama uykunu da al. Çünkü vücudunun sende hakkı var, gözünün sende hakkı var…” diyen Efendimiz, insanın hangi niyetle olursa olsun bedenine karşı olan görevlerini ihmal etmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Çünkü bedenimiz, Rabbimizin bizi, ahirette onu nasıl kullandığımızdan sorumlu tutacağı bir emanetidir. Değerini bilemediğimiz diğer bir nimet “zaman”dır. Rabbimiz bizleri “Hangimizin daha güzel amel yapacağını sınamak için” belirli bir süreliğine dünyaya göndermiştir. (Mülk, 67/2.) Ne var ki dünyanın çekiciliği unutkanlığımızla birleşerek bu kaçınılmaz sonu düşünmemize mani olur çoğu zaman. Ne kadar ömrümüzün olduğunu bilmeden “erteleme” alışkanlığına bırakırız bütün işlerimizi; kendimize, ailemize, topluma ve hatta Rabbimize karşı olan sorumluluklarımızı. Daha da ileri giderek dinimizin gereklerini öğrenmeyi, yaşam rehberimiz olan Kur’an’ı okumayı, Rasûlüllah’ı tanımayı bile erteleriz bazen. Bu halimizi bilen Allah Teâlâ dünya hayatının geçiciliğini bizlere tekrar tekrar hatırlatmış, dünyanın kendisinin de bir sonu olduğunu vurgulamış ve “zaman”ın (asr) üzerine yemin ederek (Asr, 103/1.) onun ne kadar değerli olduğunu anlatmıştır. İnsana sunulan yegane zaman dilimi olan ömrü iyi değerlendi
remeyen kullar cehenneme atıldıklarında dünya hayatına tekrar dönüp salih ameller işlemek isteyecek, ancak şu cevapla karşılanacaklardır: “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti...” (Fâtır, 35/37.) O halde mümin olarak bize düşen bize lütfedilen zaman nimetini en güzel şekilde kullanarak ömrümüzü Rabbimizin rızasını kazanacak fiillerle doldurmak ve asla boşa harcamamaktır. Mümini “Boş ve gereksiz şeylerden yüz çeviren kişi” olarak tanımlayan (Müminûn, 23/3.) Rabbimizin “Bir işi bitirince hemen bir başkasına koyul.” emri (İnşirah, 94/7.) doğrultusunda her anımızı iyi değerlendirmektir. Yalnızca iyi ve kötü amellerimizin değil, diğer nimetlerle birlikte bize bahşedilen “zaman”ı nasıl kullandığımızın da hesabını vermekle yükümlü olduğumuzu unutmamalıyız. Ömrümüze yeni bir sayfa eklediğimiz bugünlerde geriye dönüp değerlendirme yapmalı, her şeyden önce sağlığımızı ve zamanımızı nasıl kullandığımızı gözden geçirmeli ve hatalarımız varsa bunların telafisini yapmak için hala zamanımız olduğuna sevinip şükretmeli ve bundan sonra sahip olduğumuz bu iki eşsiz nimeti daha özenli kullanmanın yollarını aramalıyız.