Abdurrahman b. Avf (r.a.)’tan rivayet edildiği üzere Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle demiştir: “Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Ben Rahman’ım, o (akrabalık bağlarının adı) da rahimdir. Ona kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkimi keserim.’” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45.)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Yeni güne her hayrın anahtarı olan bu sözlerle merhaba diyen mümin, gününün hayırlı ve bereketli geçmesini diler Rahmân olan Allah’tan. Ağzına ilk lokmayı koyarken, elbisesini giyerken, evinden ayrılıp aracına binerken; belki bir sınava, toplantıya veya ameliyata girerken, Rabbinin huzuruna durup O’na kulluğunu arz ederken hep bu sözler dökülür dudaklarından. Çünkü en sıradan işlerden en önemli vazifelere kadar yaptığı her işin O’nun rahmetiyle noksansız, dosdoğru ve sağlam olmasını arzu eder. Günün her anında bir rahmet arayışı içerisindedir adeta. Kendisine merhametiyle muamele etmesi, rahmetini asla esirgememesi için Rabbine gizli ve aşikar dua eder. O’nun kâinatı kuşatan sonsuz rahmetinden biraz daha pay alabilmek için kendisine vesileler arar. Rasûlüllah Efendimiz’in aktardığı bir kudsi hadiste, Yüce Rabbimiz, bu vesilelerden birini şöyle açıklar: “Ben Rahman’ım, o (akrabalık bağlarının adı) da rahimdir. Ona kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkimi keserim.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45)
Allah’ın sonsuz rahmet sahibi olduğunu ifade eden “Rahmân” ve “Rahîm” isimleri gibi rahim kelimesi de, “merhamet, esirgeme, severek ve acıyarak koruma” gibi manaları içinde barındıran rahmet kökünden türemiştir. Rabbimiz, insanların birbirlerine soy bakımından bağlanmalarını sağlayan biyolojik yapıya “rahim” adını vererek onu hem bireyler arası sevgi ve merhameti güçlendirecek hem de kendi rahmetinin yayılmasına vesile olacak bir bağ kılmıştır. Dolayısıyla akrabalık ilişkilerini sürdürmek manasındaki “sıla-i rahim”, İlahî bir emir, ayet ve hadislerde önemi üzerinde ısrarla vurgulanan salih bir amel olmanın yanı sıra Rabbimizle olan ilişkimiz bağlamında hayati önem taşıyan bir davranış biçimidir.
Sıla-i rahim, kan bağı ve evlenme yoluyla oluşan akrabalık bağlarını canlı tutmayı, en yakınından en uzağına kadar tüm akrabalarla iyi ilişkiler içerisinde olmayı ifade eder. Dolayısıyla başta akrabalık haklarına riayet etmek (İsrâ, 17/26.) olmak üzere tatlı bir tebessümden selamlaşmaya, telefonla hatır sormaktan ev ziyaretlerine, hayır dua etmekten maddi ve manevi yardımlaşmaya kadar onlarla irtibatın devamını sağlayan ve samimiyetin göstergesi olan her türlü tutum ve davranış sıla-i rahmin yerine getirilmesini sağlar. Hadis-i şerifte belirtildiği üzere sıla-i rahimin yerine getirilmesi de rahmet-i Rahmân’ın mümine ulaşmasını mümkün kılar. Bu rahmet sayesinde sıla-i rahimde bulunan kimsenin rızkı bollaşır, ömrü bereketlenir. (Müslim, Birr ve sıla, 20.) Dinimizin övdüğü ve inananlara tavsiye ettiği bütün iyilikler, sıla-i rahimle birleşince daha da kıymetlenerek mizana eklenir. Yoksul birine verilen sadaka “bir”, yoksul akrabaya yapılan maddi yardım ise hem sadaka hem de sıla-i rahim olmak üzere “iki” sadaka kabul edilir. (Tirmizî, Zekât, 26.)
Sıla-i rahimi terk ederek akrabalık bağlarını koparmak ise “kat’ı rahim” şeklinde ifade edilir. “…onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkimi keserim.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45.) buyuran Rabbimizin belirttiği üzere kat’ı rahim, yalnızca akrabalarla değil Rabbimizle olan irtibatı da sona erdirmek, O’nun rahmetinden uzaklaşmak demektir. Oysaki kâinatın işleyişi bu rahmet üzerekurulmuş, bütün âlem onunla hayat bulmuştur. Kış mevsiminde ölü bir toprağa dönüşen yeryüzünün yemyeşil giysileriyle baharı karşılaması (Rûm, 30/50.), gecenin dinlenmeye elverişli kapkaranlık bir örtü olup, yaşamın tüm renklerini yansıtan gündüzün tüm canlılığıyla hayata yepyeni sayfa açması (Kasas, 28/73.) ve daha niceleri Rahmân’ın rahmetinin eserlerindendir. Yarattığı her şeyin rızkını üstlenmiştir Yüce Mevla ve O’nun rahmeti gazabını geçmiştir. Böylesine engin bir rahmetten mahrum kalmak inanan bir insan için oldukça ağır bir ceza olsa gerektir ki bu da sıla-i rahimin Rabbimizin nezdinde ne kadar değerli olduğunu gösterir.
“Yâ Rasûlelah! Benim yakınlarım var! Ben onlarla irtibatımı sürdürüyorum, onlar benimle alâkayı kesiyorlar! Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar! Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar!” diyerek Allah Rasûlü’ne şikayette bulunan kimsenin durumu gibi sıla-i rahimde bulunulan akrabaların bazen kıskançlıktan bazen unutkanlıktan bazen kin ve nefretten ya da sadece tembellikten kaynaklanan ilgisiz hatta yıkıcı tavırları olabilir. Fakat bunların hiçbiri, hatta akrabaların farklı inançlara mensup olmaları dahi, sıla-i rahime son vermek, akrabalık bağlarını tamamen koparmak (kat’ı rahim) için geçerli bir mazeret olarak görülmemiştir. “Sıla-i rahim yapan, akrabasından gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık veren kimse değil, akrabası kendisine iyiliği kestiğinde dahi onlara iyilik yapandır.” (Buhârî, Edeb, 15.) buyuran Rasûlüllah Efendimiz, kendisine bu şikâyetle gelen kimseye akrabalarının davranışlarına aldırmadan sıla-i rahime devam etmesini, böylece Allah’ın O’na yardımda bulunacağını ifade etmiştir. (Müslim, Birr ve sıla, 22.).
Bireyin dini ve dünyevi yaşantısına huzur ve esenlik getiren sıla-i rahim, Rahmân’ın rahmetine açılan bir kapıdır. Bu kapıdan yayılan İlahî rahmet, toplumun tamamına nüfuz ederek birlik ve beraberliği güçlendirir, parçalanıp bölünmekten uzak olan toplum ise İlahî rahmetin yansımasına açık hale gelir.