paylaş
FaceBook

Muzaffer YALÇIN
Âhir Zaman Fitneleri Denizin Dalgaları Gibidir
Bu zamanın fitneleriyle nasıl mücadele edilecek? Müslümanların bu zamanda yaşadığı fitneleri Rasûlullah (s.a.v.) ’denizin dalgaları gibi birbirini takip eden fitneler’1 diye vasfetmiştir. Bu ise fitnelerin birbiri içine girmiş olduğu, karışık olduğu ve kesilmeden devam edeceği manasına gelir. Nitekim insan dalgalara baktığında hiç kesilmediğini, bir dalganın ardından diğer dalgaların geldiğini müşahede eder. Yani fitneler bu zamanda o kadar yoğun ve şiddetli olacak ki, hak ile batıl birbirine karışıp neredeyse ayırt edilemeyecek hale gelecek.

Ancak Müslüman Olarak Ölün!
Peki, ey Müslüman! Dinini koruyabilmen ve İslam üzere ölebilmen için bu fitneler karşısında senin konumun ne olmalı? Şunu bilesin ki, şayet bu fitneler kalbine sirayet ederse, sen en kıymetli şeyi kaybedersin ki, o da imanındır. Cenâb-ı Hak:
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
’Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.’2 Yani; ’Ey Müslüman! İslam’ını, imânını ölünceye kadar iyi muhafaza et ki, İslâm üzere ölesin. Sakın ha! İslâm’ını ve imanını hiç kimse senden çekip almasın, buna asla müsaade etme! Çünkü iman senin sahip olduğun en değerli şeydir.’ buyurmuştur.

Yusuf (a.s.) Müslüman Olarak Ölmeyi Temenni Etmiştir
Allah (c.c.) Yusuf (a.s.)’a nübüvvet ve şerefli bir nesep verdi. Efendimiz (s.a.v.)’in beyan ettiği üzere Yusuf (a.s.): ’Kerim oğlu kerim oğlu kerim oğlu kerim’3 idi. Çünkü kendisi Nebî’dir. Babası Nebî’dir. Ceddi Nebî’dir. Ceddinin babası da Nebî’dir. İbrahim oğlu İshak oğlu Yakup oğlu Yusuf (aleyhimusselam). Ne güzel bir nesep değil mi! Risalet var, nübüvvet var. İşte bütün bu nimetlere rağmen bakın Yusuf (a.s.) ne istiyor:
تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ
’Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni salihler (zümresin)e kat!’4

Süleyman (a.s.) da Sâlihlerin Arasına Girmeyi Temenni Etmiştir
Süleyman (a.s.) Efendimiz de bu hususta bizim için bir örnek teşkil etmektedir:
رَبِّ اَوْزِعْن۪يٓ اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪يٓ اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ
’Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!’5
Peygamberlerin mübarek ağızlarından çıkan bu ve buna benzer dualar öğretme amaçlıdır. Adeta bize nasıl dua edeceğimizi, imanımızı nasıl muhafaza edeceğimizi öğretmektedirler.

Habibullah (s.a.v.) Hürmetine İstemek
Süleyman (a.s.) ayet-i kerîmede haber verildiği üzere Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunurken:
وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ ’rahmetin sebebiyle’ ifadesini kullanmıştı. Peki, nedir bu rahmet? Bu rahmet Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizdir. Kur’an nassı ile sabittir ki, Süleyman (a.s.) Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi vesile etmiştir. Yani bu, ’Peygamberin Muhammed (s.a.v.) hürmetine’ demektir.
Bu zamanda ise çıkıp vesileyi inkâr edenler var. Hâlbuki evvel emirde peygamberlerin kelamını ve fiillerini iyi düşünmek gerekir. Zira onlar ilim ve anlayış öğretirler. Hayrın insanlara ulaşması için uğraşır tüm çabalarını sarf ederler. Şüphesiz ki onlar vesilelerdir. Allah (c.c.) onları kalplerin nurlanması ve hayat bulması için sebep kılmıştır. Nasıl ki Allah (c.c.) suyu bedenin hayatı için bir sebep kılmış ise, peygamberleri de ruhların ve kalplerin hayat sebebi kılmıştır. Bizleri bu peygamberlerin sertâcı olan mükerrem Nebî’nin (s.a.v.) ümmetinden kılan Rabbimize hamd olsun. O’nu (s.a.v.) bize tanıttı. Rabbimizden, Habibi hakkındaki marifetimizi ziyadeleştirmesini niyaz ediyoruz.
وَمَآ اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ
’(Ey Muhammed!) Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.’6 pınarından devamlı içmeyi nasip eylesin Rabbimiz. O’nu (s.a.v.) tanıdıkça o pınardan daha çok içeriz.

Dini Muhafaza Etmek, Hayatı Muhafaza Etmekten Mühimdir
Dolayısıyla ey Müslüman, denizin dalgaları gibi olan şu âhir zaman fitnelerinde senin hedefin; dinini/imanını muhafaza etmek olmalıdır. Yegâne hedefin budur. Bir insan denizde olsa ve dalgalar peşi sıra gelip o kişiyi sarsa ve kuşatsa bu insanın o an tek hedefi hayatını muhafaza edip kurtarmaktır. Denizde boğulan bu insan boğulmamak için bir tahta parçasına bile ihtiyaç duyar ve kurtulmak için ona tutunmak ister. Tıpkı bunun gibi bizim de tek hedefimiz imanımızı muhafaza etmek olmalıdır.
Rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
يَا ابْنَ عُمَرَ د۪ينُكَ د۪ينُكَ، إِنَّمَا هُوَ لَحْمُكَ وَدَمُكَ، فَانْظُرْ عَمَّنْ تَأْخُذُ، خُذْ عَنِ الَّذ۪ينَ اسْتَقَامُوا، وَلَا تَأْخُذْ عَنِ الَّذ۪ينَ مَالُوا
’Ey İbn-i Ömer! Dinin(e sahip ol), dinin(e sahip ol)! O (yani dinin) ancak senin etin ve kanın (mesabesinde)dir. Şu halde (onu) kimden aldığına bak (dikkat et). İstikamet üzere olanlardan al. (Batıla, heva-i nefsine ve bidatlere) meyleden (eğri)lerden alma!’7
Bu kadar önemlidir imanı muhafaza etmek. Rivayette dinin önce zikredilmesi bu manaya işaret eder.

Fitnelerden Nasıl Korunacağız?
Allah Müslümanlar olarak ölmemizi emrettiği ve peygamberler dahi bunun için dua ettiği halde maalesef şu zamanda namaz kılmasına, hac ve umre yapmasına, çokça tasaddukta bulunmasına, Kur’an’ı ezberlemesine rağmen, birçok kişinin iman noktasında zafiyet yaşadığını müşahede ediyoruz. Peki, İslam üzere ölmen için dinini ve imanını nasıl muhafaza edeceksin?
Öncelikle fitnelerin hak olanı bertaraf eden, şerre kapı açan, istikameti yok eden son derece tehlikeli bir şer ve zulüm olduğunu bilmek gerekir. Dolayısıyla bu fitneleri bilip inkâr etmek gerekir. Ayrıca Allah (c.c.) seni hangi şey üzere ikame ediyorsa ona odaklanıp abanırcasına sarılman ve o şeyde Allah’a (c.c.) kulluğu gözeterek devam etmen gerekir.

Ne Yaparsan Yap, Hakkını Vererek Güzel Yap!
O yüzden şimdi bak, Allah (c.c.) seni ne üzere ikame ediyor? Allah (c.c.) seni ne üzere dilemişse, o şey üzere ikame ediyordur. Şayet Allah (c.c.) seni bir meslekte ikame ediyorsa onu tam ve itkan üzere yap. Şayet seni eğitimde, ilimde ikame ediyorsa onu tam ve güzel yap. Seni ticaret üzere ikame etmişse sâdık ol, güvenilir ol. ’Doğru (dürüst) ve emin (güvenilir) tacir; peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle beraber­dir.’8
Şayet Allah (c.c.) seni bir ibadet üzere ikame ediyorsa, onu ihlâsla yap, Allah (c.c.) için yap, güzel yap. Fıkhî yönden sahih olarak yap ve kalbin edep ve tevazu ile dolu olarak yap. Sakın ibadeti hak sahibi olduğunu düşünerek, alacaklı biriymiş gibi yapma. Çünkü Allah (c.c.) ibadeti senin üzerinde izhar ettirdiyse, bu ancak O’nun (c.c.) sana fazlındandır, yoksa sen onu hak ettiğinden dolayı değil. Sakın ha, ibadet ettiğin zaman senin bir hakkın olacağını zannetme. İsyan ettiğin zaman da ümidini kesme. Çünkü sen cennete amelinle girmeyeceksin. Allah’ın (c.c.) lütfu ve faziletiyle gireceksin. Eğer su-i zan edeceksen bunu nefsin hakkında yap, Rabbine karşı yapma. Bak şeytan ne yaptı? Rabbimiz ona Âdem (a.s.)’a secde emrini verince isyan etti secde etmedi. Sonrasında ise ’beni sen azdırdın’9 diyerek Hz. Allah’a suizanda bulundu. Âdem (a.s.) ve Havva annemiz ise yasak meyveden yiyince: ’Rabbimiz biz nefislerimize zulmettik’10 diyerek suizannı kendi nefsine hamletti. Sen de kötülüğü nefsine hamlet.
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰىٓ اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
’De ki, ’Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’11

Kaderle Cedelleşme!
Sakın cahillerin dediği gibi deme. Haşa, onlar ’Allah bizi niye yarattı? Bize bela vermek için, azap etmek için mi yarattı?’ dedi. Bunları aklından bile geçirme. Böyle yaparsan kaderle münazaaya girer ve şeriatı unutursun. Çünkü kaderle cedelleşenler kâfirlerdir. Geçmişte kaderle cedelleşenler onlar olmuştur.
سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَآءَ اللّٰهُ مَآ اَشْرَكْنَا وَلَآ اٰبَآؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَاْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ
’Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki, ’Eğer Allah dileseydi biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: ’Sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz var mı ki onu bize gösteresiniz? Siz ancak kuruntuya uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.’12
Sakın ha ey Müslüman, bunları söyleme! Mü’min şunu bilmeli: kişi kader konusunda mecburdur, şer’an ise muhayyerdir. Kaderin hükümleri cebrîdir, yani sen onu değiştiremezsin. Senden matlup olan acısına da tatlısına da inanmandır.

İmanda Muhayyerlik Yoktur
İman esasları konusunda mecburuz. İslam’ın rükunlarını yerine getirme konusunda ise muhayyeriz. Mesela namaz kılmak veya kılmamak arasında muhayyersin. Fakat iman konusunda sana muhayyerlik verilmemiştir. Ya kadere iman edersin ya da edersin, alternatifin yok. İslam mertebesi muhayyerlik mertebesidir. İman mertebesinde ise zorunluluk vardır. Yani sen şuna inanmak zorundasın: Seni Allah (c.c.) yarattı. Sana kaderi tayin eden O’dur (c.c.). Hesaba çekileceğin gün vardır vs. Senin bütün bunlara teslim olup iman etmen gerekir. Yani sen iman mertebesinde mecbursun. İslam mertebesinde muhayyersin. İhsan mertebesi ise hayatını imana uygun ve İslâm’ın gerekli kıldığı gibi Allah’ı (c.c.) murakabe ederek yaşamandır. İşte din de budur.

Fitne Denizinden Selamete ’Marifetullah’la Erilir
Ey Müslüman! Sen fitneler ile dolu bu deryada yüzüp sağ salim kurtulmak istiyorsan öncelikle öğrenmen gereken şey nasıl yüzeceğindir. Öncelikle yüzmeyi öğrenmelisin. Peki, nedir yüzmek? Yüzmek marifetullah’tır. Allah’ın (c.c.) şeriatına mültezim olmaktır. Allah’ın (c.c.) kaderine iman etmek ve kadere razı olmaktır. Salihleri sevmek, salihlerle beraber olmak, âlimlerin meclislerinden ayrılmamak/kopmamak ve en önemlisi Rasûlullah’a (s.a.v.) tutunmaktır.
Eğer sen bu halde isen, bil ki en güvenilir ve en sağlam gemiye binmiş durumdasın. Bu sayede en değerli şeyin olan imanını kurtaracaksın demektir. Dolayısıyla bu bindiğin gemiyi kuvvetlendirmek gerekir. Bu geminin İslâm’a muvafık olarak yol alması lazım. Fitnelerden kurtulmanın yolu Allah’ın (c.c.) emirlerini yerine getirmektir.

Fitne Zamanı İbadet Rasûlullah’a Hicret Gibidir
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
’Fitne (zamanın)da ibadet, bana hicret etmek gibidir.’13 Bu, aynı zamanda ’Allah bizi niçin bu zamanda yarattı? Niçin biz asr-ı saadette yaşamadık?’ gibi vesveselerin kapısını kapatan bir müjdedir. Bu tür sözleri ancak cahiller söyler. Zira Allah’ın (c.c.) tehirini murat ettiği şeyin takdimini istemek veya takdimini murat ettiğinin tehirini istemek Allah’a (c.c.) karşı su-i edeptir. Sakın bunu temenni etme. Çünkü El-Mukaddim ve El-Muahhir ancak O’dur (c.c.).
O (c.c.) eşyayı en münasip vakitte izhar edendir. Çünkü O (c.c.) kullarına karşı latîf olandır. Allah (c.c.) seni geciktirdiyse ancak seni öne geçirmek için (yükseltmek için) geciktirmiştir. Senden akıl, fikir yönünden ileride olan niceleri vardır ki, Efendimizin (s.a.v.) zamanında yaşadılar ve O’nu (s.a.v.) inkâr ettiler. Sen o zamanda yaşasaydın, Sahabe’nin içinde/yanında olacağını nereden biliyorsun?
Allah (c.c.) seni tehir etti. Niye? Öne geçirmek için, takdim etmek için. Yani gayba iman etmen suretiyle sana bolca mükâfat, sevap vermek için, iyi anla! Görmeden Habibullah’a iman etmen için ve Allah’a (c.c.) fitne zamanında iman edip ibadet etmen için. Çünkü Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
الْعِبَادَةُ فِى الْهَرْجِ كَهِجْرَةٍ إِلَىَّ
’Fitne (zamanın)da ibadet, bana hicret etmek gibidir.’14
Herc: Ölümün yayılmasıdır.
Şimdi haberlere baktığımızda %90’ı ölüm haberleridir. İşte bu zamanda ibadete tutunursan hicret sevabı alırsın. Dolayısıyla Allah seni öne geçirmek için geciktirmiştir.

İbadet-ü Taata Sarılmalıyız
İbadet sadece namaz ve oruç değildir. İbadet, aynı zamanda insanlara karşı ahlakını güzel yapmandır. İnsanlar için hayrı temenni etmendir. Allah (c.c.)’nün senden istediklerini yerine getirmendir. Anne-babana iyilik yapman, sıla-i rahim yapman, evlatlarını gözetip yetiştirmendir. Öncelikle kendinden başlayıp sonra da bakmakla yükümlü olduklarına bakmandır. Bakmakla/yetiştirmekle yükümlü olduklarını zayi etmesi günah olarak kişiye yeter. Hırsını helal rızık kazanmaya harcamak da ibadettir. Boş vakitlerinde Allah’ı (c.c.) çokça zikret, Efendimize (s.a.v.) bolca salavat getir. Bolca sadaka ver, gücünün yettiği kadar hayır nafileleri yap.
فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ ﴿﴾ وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ
’Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.’15 Dolayısıyla bunları yaparsan hayatının hepsini Allah(c.c.) için/rızasına uygun olarak yaşarsın. Nitekim ayette şöyle buyrulur:
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
’Ey Muhammed! De ki, ’Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir.’16

Fitnenin Şerrinden Kurtulma Yolları
Fitnenin şerrinden kurtulmanın yolları şunlardır:
1- İslam şeriatına sımsıkı tutunmaktır.
2- Allah’ın (c.c.) kaderine razı olmaktır.
3- Allah’a (c.c.) güvenmektir.
4- İşlerini Allah’a (c.c.) ısmarlamaktır.
5- Allah’ın (c.c.) rahmetinden ümit kesmemektir.
6- İman ve İslâm’dan sana Selef’ten ne miras kaldıysa onu çocuklarına telkin etmen, öğretmendir.

İlmî Tevarüs
Bu dini gelecek nesillere sahih bir şekilde miras olarak bırakmak bir Müslüman’ın vazifesidir. Çünkü nübüvvet ilmi, veraseti olan bir ilimdir. Âlimler Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize vâris olmuşlardır. Rasûlullah’a (s.a.v.) vâris olmak, nübüvvete vâris olmaktır. Ne var ki Efendimizden (s.a.v.) sonra nebi yoktur.
Rasûlullah (s.a.v.) bize neyi miras bırakmıştır?
1. İlim
2. Fehm
3. Amel
Dolayısıyla ey Müslüman, sana yüklenen sorumluluk senin baban, deden ve selef-i salihten aldığın ilmi bir sonraki nesle aktarmak ve miras bırakmaktır. Ki böylece Müslümanların geçmişten bu yana gelen kafilesi zamanı delerek devam edebilsin. Ta ki bu ümmet, içinde yaşadığı zaman dilimlerinde en mükerrem ümmet olabilsin. Rasûlullah (s.a.v.) kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı bizimle övünecektir.

Kaderi Değiştirmeye Kalkışan Mağlup Olur
Fitne dalgalarıyla her ne kadar mücadele edersen o ölçüde sevabın azim olur. Kaderlerin değişmesine iltifat etme/bakma. Çünkü bu fitnelerin olması Allah’ın (c.c.) bir kaderidir. Sakın ha sen bu fitneleri ortadan kaldıracağını zannetme. Senin yapacağın ve odaklanacağın şey; bu fitnelerin ortasında dinini muhafaza ederek yaşamandır. Yoksa senden matlup olan, Allah’ın (c.c.) kaderini değiştirmeye çaba harcaman değildir.
Bazı fırkalar Allah’ın (c.c.) kaderini değiştirme çabasına girdiler ve kaderin karşısında paramparça oldular. Çünkü ’kader kahreder, mağlup eder.’
Mesela Allah (c.c.) râşit halifelik dilememiş, dolayısıyla sen râşit halifeliği var etmeye çalışma. Allah (c.c.) onu şimdi (bu zamanda) dilemiyor ki! Yoksa kader seni parçalar, onun karşısında ezilirsin.
Allah (c.c.) senden şimdi şunu murat ediyor: Dinini muhafaza etmen ve onu senden sonra gelenlere miras olarak bırakman. Fesadın yaygınlaştığı şu zamanda Müslüman olarak sâlih bir surette zuhur etmen, ahlakınla, amellerinle Rabbine davette bulunman senden matlup olandır.
Sakın bu daireyi genişletmeye kalkma. Çünkü senin gücün buna yetmez. O daireyi genişletecek veya daraltacak olan sen değilsin, Allah’tır (c.c.). O’nun (c.c.) kudretindedir bu. Allah (c.c.) sana olan taksimatına göre daireni genişletir veya daraltır.

Değişim Fertte Başlar
Fitne zamanında idareciliği bile isteme. Çünkü fitne zamanında senin emrettiklerini yerine getirecek sâlih kalpler bulamazsın. Hz. Ömer’in (r.a.) şimdi Müslümanları idare etmek için kabrinden çıkıp geldiğini bir tasavvur et, hiçbir kimseyi idareye gücü yetmeyecektir. Çünkü O (r.a.), içlerinde Hz. Osman, Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf ve sâlihlerin bulunduğu bir toplumun idareciliğini yaptı. Hz. Ömer’in idare ettiği insanlardan/zatlardan sadece bazılarıydı isimlerini saydıklarımız. ’Siz nasıl olursanız öyle yönetilirsiniz.’17 Sakın ha Hz. Ömer şimdi gelse birden her şey değişecek sanma. Esas iş, kalplerin değişmesidir. Kalpler değişirse, kaderler de değişir. Esas ölçü budur. Nitekim ayet-i kerimede:
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْ
’Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.’18 buyrulmaktadır.
Sen şu anı (hâli) değiştirmek istediğin vakit, hemen kendini değiştir. Çünkü sen üzerine değişiklik vacip olanların ilkisin. Maalesef şimdi fitnenin o büyük dalgalarıyla mücadeleye, nefsi terk ederek, değiştirmeyerek kalkışılıyor. Netice ne olacak? Şu olacak: Çok geçmeden bu fitne dalgalarının içinde/arasında boğulup yok olacak. Böylelerini kader boğdu/batırdı. Fitne dalgaları arasında boğuldular. Böyleleri ne kendi nefsini kurtardı, ne de evlatlarını kurtardı.

Fert Düzelirse Ümmet de Düzelir
Bak, Peygamberimize (s.a.v.) kulak ver, dinle ne diyor:
وَابْدَأْ بِنَفْسِكَ ثُمَّ بِمَنْ تَعُولُ
’(Sadaka vermeye önce) kendinden, sonra nafaka ver(menin vacip ol)duğu kimseden başla.’19
Efendimiz (s.a.v.) sana fert olarak ’Git Kudüs’ü, Endülüs’ü geri al, Mescid-i Aksâ’yı hürriyetine kavuştur’ demedi. Çünkü bir Müslüman, fert olarak bunları yapamaz. Bu zikredilen işler, ümmetin işleri, ibadetidir. Fertlerin ibadeti değil.
Peki, ben yalnızca bir fert olduğum halde, ümmetin yapması gereken bir ibadete nasıl güç yetirebilirim? Bunun altından nasıl kalkabilirim? Ben Allah’ın Rasûlü müyüm yoksa Müslüman bir fert mi? Maalesef bazıları çocuklarını haşa sanki bir kurtarıcı peygamber olacakmış gibi yetiştirmeye kalkışıyor. Sanki bu dini yayma vazifesi ile gönderilmiş, haşa kendilerini nebi sanıyorlar. Hâlbuki bir fert olarak sana düşen bu dini muhafaza etmendir. Sadece bu! Vallahi sen bu dini muhafaza etsen, bu din kendi başına yayılır. Sana düşen, dini hayatında muhafaza etmektir. Sen her nerede olursan ol dinini yaşamada güzel bir örnek olsan, insanlar fevç fevç Allah’ın (c.c.) dinine girerler.

Din, Güzel Ahlâk ile Yayılır
Şunu unutma: Sen dinine neyin ile çağıracaksın?
1- İlmin
2- Amelin
3- Sözündeki doğruluğun
4- İşini itkan üzere yapmaya olan hırsın
5- Emanetin
6- İnsanlarla güzel geçimin ile.
Böyle olsan, insanlar seni severler ve sana dininden sormaya başlarlar. Ve neticede dine girerler.
Din, elinde bir kılıçla yürüyüp falancayı öldürmek, falancaya sövmek, falancayı gasp etmek gibi şeylerle davet etmek değildir. Din kötü ahlak ile yayılmaz. Din güzel ahlak ile, rahmet ile yayılır.
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ
’Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.’20
Maalesef bu bozuk fırkalar gençlerdeki hamaseti istismar ediyorlar. Gençlerin zamanı, hadiseleri kerih görmelerini ve çare aramalarını istismar ediyorlar. Onları toplum ve düzeninden/zamandan nefret ettiriyorlar önce. Sonra da gençlere bu toplumu/zamanı değiştirmenin gerekli olduğunu söyleyip onları kendi istedikleri ve arzu ettikleri doğrultuda piyon gibi kullanıyorlar. Böylelikle hem gençleri telef ediyorlar/helak ediyorlar, hem de onların vakitlerini zâyi ediyorlar maalesef.

Öncelikli Vazifemiz Nefsimizi Islah Etmektir
Ey Müslüman! Senin öncelikli vazifen kendi nefsini ıslah etmen ve değiştirmendir. Sonra ailen. Sakın mesuliyet daireni kafana göre/görüşüne göre genişletme. Sonra ümitsizliğe düşersin. Çünkü mesuliyetler çoğalır, imkânlar da az olursa bu, kişiyi ye’se götürür.
Fakat iş çok basit. Önce kendi nefsinden başlayacaksın. Şunu iyi bil: Âlem sensin. Önce kendi nefsinden başlayarak âlemini ıslah et. Dinini öyle muhafaza et ki, sen bu dine tutunmuş bir halde iken ölesin. Çünkü insan ölünce Allah (c.c.) kıyamette ona dinini, amelini, gençliğini, malını soracak. ’Sen Müslümanları niçin toplamadın? Niçin birleştirmedin?’ Bir fert olarak sana bunları sormayacak. ’Niçin hilafeti getirmedin? Niçin savaşıp Filistin’i geri almadın?’ Bir fert olarak öncelikli sualin bunlar olmayacak.
Dolayısıyla sen sorulmayacağın bir konuda, bir menhec takip edip mükellef kılınmadığın bir yola girmeye niçin çalışıyorsun? Tıp fakültesine giren bir öğrencinin mühendislik müfredatını takip edip ona çalışması gibi… Böyle bir kimse imtihanda başarılı olabilir mi? Rabbimiz sana soracağı müfredatı belirlemiş/beyan etmiş. Sen ona çalış. Senin sorulacağın müfredat şu: Ömrünü ne yolda nasıl geçirdin? Vaktini nasıl değerlendirdin? Dinin hususunda ne yaptın? Malını nereden kazandın? Nereye harcadın? Gençliğini nerede geçirdin?
Gençliğin hali içler acısı şimdi. Ya vakitlerini ve gençliklerini içki ve uyuşturucu tiryakiliğinde ya da internet başında boş şeyler ile geçirip zayi ediyorlar. Kur’an virtleri yok. Günde bir cüz okusa yarım saat sürer. Fakat internette saatler geçiriyorlar. Whatsapp’daki mesajlarını okuma vaktinden bile az vakit alır günlük bir cüz Kur’an okuması.
Rabbimiz anne-babandan soracak: ’Haklarını yerine getirdin mi?’ Çocuklarından soracak: ’Onları terbiye ettin mi?’ Hanımından, arkadaşlarından soracak: ’Onlara nasihatte bulundun mu?’ Komşularından soracak: ’Onlara iyi mi davrandın yoksa kötü mü?’ Akrabalarından soracak: ’Sıla-i rahim yaptın mı?’ Bunlardan soracak. Dolayısıyla bir Müslüman sorulacağı şeyleri zayi ederse hüsrana düşecektir. Sonra ahlar, keşkeler olacak.
Senin, kendi kuvvetinden çıkıp Hz. Allah’ın (c.c.) kuvvetine sığınman gerek.
لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
’Bugün mülk kime aittir?’ (diye soracak, sonra yine kendisi:) ’O Vâhid (hiçbir ortağı olmayan) ve Kahhâr olan (her şeye zorla da olsa istediğini yaptırma gücüne sahip bulunan) Allâh’a aittir!’ (buyuracaktır.)’21

Kendi Yararına Çalış
Bakın Efendimizin (s.a.v.) ilaç olan şu kelamına:
اِحْرِصْ عَلٰى مَا يَنْفَعُكَ وَاسْتَعِنْ بِاللّٰهِ وَلَا تَعْجِزْ
’Sana fayda verecek şeye karşı çaba göster. Allah’tan yardım iste ve aciz olma!’22
Efendimiz (s.a.v.) bu hadiste: ’Müslümanların yararına olan şey’ mi dedi yoksa ’senin yararına olan şey’ mi dedi? Elbette ilkini demedi. Çünkü sen Müslümanların ümmetinden mesul değilsin. Sen ortalarında yaratıldığın Müslümanların dairesinden mesulsün. Herkesin dairesi farklıdır. Senin mesuliyet dairen, anan-baban, kardeşlerin-arkadaşların, eşin ve çocukların, akrabaların, iş yerin vs.dir. Fakat maalesef, şu zamandaki fırkalar çocukları, ’Müslümanlardan tek sorumlu sensin’ diye yetiştiriyorlar. O genç işi bırakıyor, okumayı bırakıyor. Sonra kader dalgalarının önünde duruyor. Ve neticede boğuluyor. Rabbinin ve Peygamberinin kendisini mükellef kılmadığı şeyler ile kendini mükellef kılıyor. İşte bu da apaçık hak çizgiden batıl çizgiye sapmaktır.

İman, İslam, Murakabe…
Şu soruyu tekrar edelim: Fitne zamanında dinini nasıl muhafaza edeceksin?
- Zahirinde İslâm’a tutunacaksın
- Bâtınında imanına sarılıp onu koruyacaksın
- Bütün bunların hepsinde de ta ki Allah’a (c.c.) iman üzere kavuşana dek, Allah’ı (c.c.) murakabe edeceksin.
- Rasûlullah (s.a.v.)’e kâmil bağlılık ve sevgi üzere yaşayacaksın.

Âlemin Ruhu Rasûlullah’tır (s.a.v.)
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًا
’Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.’23
O (s.a.v.) senin hakiki liderin olmalı. Ruhunda liderin/önderin O (s.a.v.) olmalı.
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ ف۪يكُمْ رَسُولَ اللّٰه
’Hem (şunu iyi) bilin ki; gerçekten aranızda Allâh’ın Rasûlü bulunmaktadır!’24
Senin ruhun ancak, Rasûlullah (s.a.v.) ruhaniyetinin şuâsı ile hareket etmeli. Güneş iridir, fakat onun şuâsı her yere ulaşır. İşte Efendimizin (s.a.v.) şuâsı ruhuna ve cesedine ulaşmazsa hidayet üzere olman mümkün değildir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin ruhaniyetinden hidayet şuaları yayılır. Girdiği kalbe hidayet eder. Girdiği bedeni ihya eder. Bu ayeti unutma. Sen bunun üzerine yaşarsan şayet, nefsini, O’nu (s.a.v.) rüyada görmeye müştak bulamazsın. Çünkü zaten sen O’nunla (s.a.v.) yaşıyorsun. Efendimiz (s.a.v.) senden bir lahza bile ayrılmaz, seni terk etmez. O’nunla (s.a.v.) nefes alıp verirsin. O’nunla (s.a.v.) yer, O’nunla (s.a.v.) içer, O’nunla (s.a.v.) yaşarsın.
İşte bir Arif, Rasûlullah (s.a.v.)’in ruhaniyetinin varlıklara karşı durumunun ceset için ruh mesabesinde olduğunu bilince şöyle dedi:
’Şayet Rasulullah (s.a.v.) benden bir lahza ğaib olsa/perdelense kendimi Müslüman saymam.’
Çünkü o, Allah’ın (c.c.) verdiği her nimette Rasûlullah’ı (s.a.v.), O’nun vasıtalığını görüyordu. Bundan dolayıdır ki Abdusselam b. Meşîş (Ebu’l-Hasen Şâzelî’nin şeyhi) şöyle dedi:
’Her şey O’nun (s.a.v.) ruhaniyetine müteallıktır (bağlıdır), O’ndan (s.a.v.) çıkmıştır.’ Allah’tan (c.c.) kâinata, varlıklara inen her şey ancak Muhammedî ruhaniyetten iner. Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
وَإِنَّمَا أَنَا قَاسِمٌ وَاللّٰهُ يُعْط۪ى
’Ben ancak taksim ediciyim, Allah ver(end)ir.’25
İşte sen peygamberini böyle tanırsan, O’na (s.a.v.) tutunur ve seversin. O sana ruhunun fevkinde olur. Çünkü senin ruhun O’nun (s.a.v.) sebebi ile senin ruhun oldu. O (s.a.v.) sana ruhundan daha evladır. Senin ruhun aslında O’nun (s.a.v.) sebebi ile sana verilmişse, O (s.a.v.) sana, ruhundan daha evla olur mu, olmaz mı?

İçinde Rasûlullah Olan Selamette Olur
İşte bu mana ile sende Rasûlullah (s.a.v.) var ise, tutunmak var ise, şunu bil ki, sen İslam üzere öleceksin. İns ve cin bütün taifeler toplansa, seni küfre düşürmeye çalışsalar buna güçleri yetmeyecektir. Çünkü kendisinde Rasûlullah’tan (s.a.v.) bir şey olan kimse, cehenneme/ateşe girse bile o ateş anında cennete dönüşür.
Bak baban İbrahim’e (a.s.). O’nda Rasûlullah’ın nutfesi vardı. Nutfesini taşıyordu, ateşe girdi. O ateş cennete dönüştü. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), İbrahim (a.s.)’ın sulbünde idi. Hangi insan olursa olsun, onda Rasûlullah’tan (s.a.v.) bir şey var ise, o kimse ateşe girse, ateş anında cennete dönüşecektir. Fitneye girse, fitne sönecektir.
İşte bundan dolayı, salihlerin, âlimlerin mevcudiyeti rahmettir. Fitne ateşi alev alev yansa bile, onların mevcudiyeti ile söner. Niçin? Çünkü ’fîhim Rasûlullah’ onlarda Rasûlullah (s.a.v.) var.
Bak İbrahim (a.s.) ne dedi?
فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
’Artık her kim (davet etmiş olduğum tevhîd ve İslâm dinine girerek) bana uyarsa, muhakkak ki o benden (ayrılmaz) bir parçadır.’26
Bu bir makamdır. Hem kim Nebi’den ise (yani O’ndan ise) ateşe girmez. Tâbi olan böyledir. Fakat Rasûlullah (s.a.v.) bu makamdan daha derindir. Bakın ayete:
وَاعْلَمُٓوا اَنَّ ف۪يكُمْ رَسُولَ اللّٰهِ
Âyette ’minküm’ demiyor, ’fîkum’ diyor. Dolayısıyla Rasûlullah’ın (s.a.v.) makamı daha derindir. İbrahim (a.s.) ’bana tabi olan bendendir’ diyor. Allah (c.c.) ise efendimiz hakkında ف۪يكُمْ buyuruyor. Aradaki fark. İşte her kimde Rasûlullah (s.a.v.) var ise, fitneden emniyette olur/kurtulur ve İslam üzere ölür. İşte bunun içindir ki Allah (c.c.) âyette şöyle buyuruyor:
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَف۪يكُمْ رَسُولُهُ
’Allâh’ın âyetleri üzerinize art arda okunmaktayken, Rasûlü de aranızda bulunuyorken siz nasıl kâfir olabiliyorsunuz?’27

Rasûlullah Diridir, Kıyamete Kadar İçimizdedir
Maalesef bugün Müslümanlar çocuklarına Kur’an’ı ezberletiyorlar. Rasullerinin de vefat ettiğini öğretiyorlar. Bunlar Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi netice olarak vesile kabul etmiyorlar. Hatta ve hatta hacca, umreye gittiklerinde ’Medine’ye gitmeye, orada fazla kalmaya ne gerek var?’ diyorlar haşa. Şuna bakar mısınız? Çocuklara Kur’an’ı ezberletiyorlar fakat onlara/çocuklara Rasûlullah’ın (s.a.v.) içlerinde olduğunu öğretmiyorlar.
Sonunda ne oluyor? Allah (c.c.) korusun o çocuklar, nesiller/gençler küfre, ftneye düşüyorlar. Şunu unutmayalım. Bir Müslüman’ı küfürden ancak Allah’ın kitabı ve Rasûlullah (s.a.v.)’ın kendi içerisinde olduğunu bilmek korur. İşte seni küfre düşmekten koruyacak tek yol budur. Şu ayeti hiç unutmayın:
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَف۪يكُمْ رَسُولُهُ
Bir Müslüman bu anlayış üzere yetişmeli, evlatlarını da bu anlayış üzere yetiştirmelidir. O yüzden Rasûlullah (s.a.v.)’e çokça salavat getirmek kalpleri diri tutar/ihya eder. Hidayet için, Rasûlullah’ın (s.a.v.) ruhaniyetinden istimdadı çoğaltmaktır salavat. Çünkü Efendimiz (s.a.v.) hidayet peygamberidir.
وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
’Şüphesiz ki sen (İslâm’ın hükümlerini açıklayarak insanları) elbette dosdoğru bir yola hidâyet etmektesin (rehberlik etmektesin).’28
Bu hitap Efendimiz (s.a.v.) dışında hiç kimseye gelmemiştir. Böyle hitap edilmemiştir. Ne Cibril efendimize ne de diğer peygamber efendilerimize… Çünkü bütün peygamberler de O’nun (s.a.v.) hidayeti ile hidayete davet ediyorlardı. Hidayetin aslı Rasûlullah’tan (s.a.v.) çıkmıştır. Hidayet yaratma olarak Allah’tandır (c.c.). Mazhar (zuhur yeri olarak da) Rasûlullah’tandır (s.a.v.). O (s.a.v.) kulları müstakim yola hidayet edendir. İşte bundan dolayı bizim peygamberimiz, peygamberlerin de peygamberi idi. O (s.a.v.) hidayet yıldızıdır.
وَعَلَامَاتٍۜ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
’Daha nice alametler/işaretler koydu. Yıldızla da onlar hidayete erip yollarını bulurlar.’29
İşaretler, peygamberlerdir; necm ise Rasûlullahtır (s.a.v.) Efendimiz.
Biz Müslümanlar olarak bu fitnelerin ortasında, Allah (c.c.)’ya seyrimizde, hidayet yıldızı olan Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizle seyretmemiz, O’nunla gitmemiz, O’nunla yürümemiz lazım. Bu fitnelerden ancak Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize şiddetli tutunmak ile kurtulabiliriz. O’nun (s.a.v.) kadrini öğrenmelisin, faziletlerini bilmesin, ta ki senin içinde Rasûlullah (s.a.v.) olduğunu bilinceye kadar…
Şayet sen bunu bir bilirsen var ya, sana müjdeler olsun! Kur’an’dan sadece Fatiha suresini bile ezbere bilsen vallahi sana müjdeler olsun. Şayet bunu da bilmezse, Kur’an’ın hepsini ezberlese, 10 kıraatla itkan üzere bilip okusa, Rasûlullah (s.a.v.) öldü/geldi bitti derse, O’nu (s.a.v.) ziyarete ne gerek var dese, O’nunla faydalanmaz dese bu kimse vallahi kurtulamaz. Çok büyük bir tehlike içine düşmüş demektir. Ahir zamanın fitne dalgalarının içinde boğulmuş demektir. Böyle itikadın sahibi nice insanlar İslam üzere ölmediler. Allah’tan (c.c.) kendisine seyrimizde ellerimizden tutmasını istiyoruz.

(Endnotes)
1 Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, Mektebetu’bni Teymiyye, Kahire ts., h.no:3024, c. III, s. 187.
2 Âl-i İmrân, 3/102.
3 Buhârî, ’Enbiyâ’, 60/18, h.no:3382, c. II, s. 469.
4 Yûsuf, 12/101.
5 en-Neml, 27/19.
6 el-Enbiyâ, 21/107.
7 el-Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye Fî İlmi’r-Rivâye, Dâiratu’l-Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarabad, h.1357, s. 121.
8 Tirmizî, Buyû’, 4.
9 Bkz., el-A’râf, 7/16; el-Hicr, 15/39.
10 Bkz., el-A’râf, 7/23.
11 ez-Zümer, 39/53.
12 el-En’âm, 6/148.
13 Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 26.
14 Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 26.
15 el-İnşirâh, 94/7-8.
16 el-En’âm, 6/162.
17 Şihâb el-Kudâî, Müsned, Müessesetu’r-Risâle- Beyrut 1989, Bâb:372, h.no:577, c. I, s. 336.
18 er-Ra’d, 13/11.
19 el-Hakîmu’t-Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl Fî Ma’rifeti Ehâdîsi’r-Rasûl, Dâru’n-Nevâdir, Beyrut 2010, 44. Asıl, c. II, s. 62.
20 Âl-i İmrân, 3/159.
21 el-Mü’min, 40/16.
22 Müslim, Kader, 8.
23 el-Ahzâb, 33/21.
24 el-Hucurât, 49/7.
25 Buhârî, İlm, 13.
26 İbrâhîm, 14/36.
27 Âl-i İmrân, 3/101.
28 eş-Şûrâ, 42/52.
29 en-Nahl, 16/16.