Abdullah b. Abbâs (ra), Resûlullah’ın (sav) üvey oğlu olan Hind 1198. b. Ebû Hâle et-Temîmî’ye, “Resûlullah’ı bize tasvir et, zira muhtemelen aramızda onu en iyi bilen sensin.” deyince Hind, “Anam babam ona feda olsun!” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Resûlullah (sav), genelde sessizdi; daima düşünceli ve hüzünlüydü. Az ve öz konuşurdu. Uzatmazdı, kısa da kesmezdi. Konuştuklarını (gerektiğinde) tekrarlardı. Öğüt verdiğinde ciddi dururdu, kederlenirdi. Kendisine karşı çıkıldığında yüz çevirir giderdi, ashâbıyla konuşarak rahatlardı. Nimet az bile olsa ona saygı gösterirdi. Hiçbir yiyeceği kötümsemezdi. Tebessüm ederek güler ve güldüğünde (bembeyaz dişleri) dolu tanesi gibi (gözükürdü).” (ŞM1231 Ebû Bekir eş-Şeybânî, el-Âhâd ve’l-mesânî , II, 418)
Câbir b. Abdullah el-Ensârî’nin naklettiğin1199. e göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Benim adımla (çocuklarınızı) adlandırın, ama künyemi kimseye vermeyin! Zira ben ancak Kâsım (paylaştıran) olarak gönderildim ve (dağıtılması gerekenleri) aranızda taksim etmekteyim.” (B6196 Buhârî, Edeb, 109; M5591 Müslim, Âdâb, 5)
Ebû1200. Musa el-Eş’arî şöyle demiştir: “Resûlullah (sav) bize kendini şu isimlerle isimlendirirdi: ‘Ben Muhammed’im, Ahmed’im, (peygamberlerin ardından gelen) el-Mukaffî’yim, (insanların arkamda toplandığı) el-Hâşir’im, Tevbe Peygamberi’yim, Rahmet Peygamberi’yim.’ ” (M6108 Müslim, Fedâil, 126)