paylaş
FaceBook

Öğrencilerimden gelen sorular bir yandan bana olayların farklı boyutlarını ve gençlerdeki yansımalarını gösterir, bilmediklerimi öğretir; diğer yandan da onların ihtiyaçlarını, beklentilerini anlamama yardımcı olur. Bazı sorular ise zaman zaman ne kadar zor bir göreve talip olduğumuzu düşündürür. Bir gün böyle bir soruyla karşılaştım. Anne baba hakkını işlediğimiz bir ders çıkışı yanıma gelen genç kardeşim: “Hocam! Anne babamın haberi olmadan çok hayırlı bir din hizmeti yapsam, onlara karşı gelmiş ya da saygısızlık etmiş olur muyum? Bundan dolayı üzerimde bir hakları var mıdır?” diye sordu. Bahsettiği hizmetin ne olduğunu, neden anne babasından gizleme ihtiyacı duyduğunu uygun bir dille sormaya çalıştım, cevap vermek istemedi, ben de üstelemedim. Dinî değerleri ve Allah rızasını gözeten bir iş söz konusu olduğunda, anne babasının kendisini engellemeyeceğini, içinde bulunduğu durumu onlarla paylaşması gerektiğini ve her ne olursa olsun onlara haber vermeden, gizli bir şey yapmasının doğru olmayacağını ifade ettim.

 

Birkaç gün sonra başka bir genç arkadaşımın;  “…adlı kitabın okunduğu toplantılara davet edildim ve bir iki defa gittim ama anne babam dâhil hiç kimseye söylemememi istediler. Eğer söylersem onlar bunu anlayamaz ve bana mani olurlarmış, çünkü hakikatin sırlarını herkes kavrayamazmış. Ne yapmalıyım? Anne babamdan gizlediğim için içim hiç rahat değil.” mealindeki sorusu ve aynı zaman diliminde benzer içerikli birkaç soruyla daha muhatap olunca derin derin düşünmeye başladım. Gençlere, “Sen seçilmişsin, özelsin, başkaları senin bildiğin hakikatleri kavrayamaz, senin onlardan daha ulvi bir yerin ve amacın var.” anlamına gelen mesajlar veren ve onları ailelerinden bile gizli hareket etmeye yönlendiren kişi veya grupların amacı, gençlerin dinî bilgi edinmelerine yardımcı olmak veya dinî konulardaki sorularına cevap bulabilmeleri için onlara rehberlik etmek mi, yoksa gençlerin dinî duygularını ve hassasiyetlerini istismar ederek kendilerine adam devşirmek mi?

İstismar kelimesi Türkçede; kötüye kullanma, suistimal etme, kendi çıkarı için kullanma, bir kişinin iyi niyetini kötüye kullanma gibi anlamlara gelir. Din istismarı ise; dini suiistimal etme, dini ve dindarları kötüye kullanma, kendi menfaati için dini araç hâline getirme, dini bir şeye alet etme, dinî değerleri kullanarak toplumda maddi veya manevi çıkar sağlama, Allah adını kullanarak insanlardan menfaat elde etme gibi manalarda kullanılır. (Ejder Okumuş, Bir Din İstismarı Olarak Gösterişçi Dindarlık, İslâmiyât, 2002, 5/4, s. 193-205.)

Kutsal olan, toplum tarafından değer verilen her şeyin istismarı söz konusudur, ancak bunlardan en çirkini din istismarıdır, denilebilir. Din istismarı yapan kişinin; dini, dinî hükümleri, dinî kural ve değerleri kendi çıkarı uğruna satan ve karşılığında haksız kazanç elde eden bir din taciri olduğu söylenebilir. (Ejder Okumuş,  Değer ve Din İstismarı, The Journal of Academic Social Science Studies, 2014, s. 24.)

Gençlik dönemi, bireylerin hayata ve kendilerine dair sorgulamalarının, eleştirilerinin en yoğun olduğu yaş dönemidir. Gençlik döneminde bireyin soyut birçok kavramı anlamaya yönelik eleştirel yaklaşımı dine de yansır. Kabaca 13-20 yaş dönemine tekabül ettiği kabul edilen ergenlik döneminde birey, çocuklukta ailesinden ve çevresinden öğrendiği, sorgulamadan kabullendiği ve doğruluğuna inandığı inanç ilkelerine şüpheyle yaklaşmaya başlar. Genç; yaşadığı fiziksel ve zihinsel gelişimle birlikte bireysel ihtiyaçları ile dinin inanç ve ahlak ilkeleri arasında kalıp içsel bir çatışma yaşayabilir. Bunun yanında bu dönemde din; varlık ve hayata dair soruları yanıtlayan bir anlam şeması sunması hasebiyle gencin kimliğinin oluşmasına katkıda bulunabilir (Ali Köse, Ali Ayten, Din Psikolojisi, İstanbul  Timaş Yayınları 2012. s. 117-118.) Gencin dini algılama biçimi, dini temsil eden kişi ve kurumlarla kurduğu ilişkiyle yakından alakalıdır. Genç birey, karşısında kendisine saygı duyan, onu yargılamadan dinleyen, varlık, hayatın anlamı, dünya-ahiret dengesi ve benzeri konulardaki sorularına cevap vermeye çalışan, ergenliğin getirdiği iç çatışma ve sorunlarını anlamaya gayret eden dinî figürlerle muhatap olursa, olumlu bir dinî algı geliştirebilir. Böylece dini; bireyin varoluşsal sorularını cevaplayan, yaşamda karşılaştığı problemlerle başa çıkmasında ona destek olan, ortaya koyduğu ahlaki ilkelerle bireye huzurlu ve kendini güvende hissedeceği bir yaşam sunan ve kişilik gelişimini olumlu yönde etkileyen bir yapı olarak değerlendirebilir. Sağlıklı ve sahih bir dinî bilgisi olmayan ya da baskıcı, otoriter, buyurgan, koşulsuz itaat isteyen ebeveyn veya kurumlardan yasak ve ceza üzerine kurulu bir din eğitimi alan genç birey, dine karşı olumsuz bir tutum içine girebilir. Bu durum, gencin dinî konulardaki şüphe ve tereddütlerini artırarak onu farklı arayışlara yöneltebilir.

Gençler, sahip oldukları potansiyel, dinamizm ve dinî anlamda yönlendirmeye açık oldukları düşüncesiyle, din istismarcılarının öncelikli hedef kitlesi durumundadır. Dini istismar eden kişi veya gruplar, gençleri istedikleri şekilde etkilemek, yönlendirmek ve onlardan faydalanmak için toplumda en yüksek değere sahip olan dinî kalıpları kullanırlar. Helal, haram, günah, hak, mezhep, tarikat, cihat vb. dinî kavramları, hatta ayet ve hadisleri kendi çıkarlarına alet ederler. Gençlere sundukları birtakım hizmetleri Allah rızası için yaptıklarını söylemelerine rağmen, kutsal değerleri kullanarak menfaat sağlamaya çalışırlar. Son yıllarda ülkemizin mücadele ettiği FETÖ ve benzeri yapıların gençleri din istismarıyla kendilerine bağladıkları, iradelerini kullanamaz hâle getirdikleri bilinmektedir. Bu tür örgütler, arayış içindeki gençlere önce, “Sen farklısın, diğerlerinden üstünsün, bu hakikatleri ancak senin gibi seçilmiş kişiler anlayabilir.” muhtevalı mesajlar vererek gençlerin kendilerini özel ve seçilmiş hissetmelerini sağlamaktadır. Daha sonra gençlerin grup dışından insanlarla görüşmelerini engellemek maksadıyla çevrelerini örgüt mensuplarıyla örerek dış dünyayla hatta aileleriyle bağlarını koparmaktadır. Gençlere grup liderine mutlak itaatin imani bir konu olduğunu dikte eden istismarcı gruplar, diğer dinî gruplara mensup olan ya da farklı yorum yapan kişileri tekfirle, ehlisünnet olmamakla itham etmekte, istismar alanını genişletmek için grup kimliğini/aidiyetini Müslüman kimliğin önüne geçirmektedir. Genç bireylerin kendi hayatlarıyla ilgili karar verme süreçlerine de dini istismar ederek müdahil olmaktadırlar. Üniversite tercihi sırasında “Şu bölümü yazmazsan davaya ihanet etmiş olursun, hakkımızı helal etmeyiz.” diyen bir grup sorumlusu sebebiyle, “Acaba ben kendi istediğim bölümü tercih etmekle günah mı işliyorum?” diye kendini suçlayan ve zor günler yaşayan bir öğrencim, yurtlarında kaldığı dinî grubun okuyacakları kitapları, eğitim görecekleri üniversiteyi bile kendilerinin seçmesine izin vermediğini anlatmıştı.

Din istismarına maruz kalan gençler, maddi ve manevi anlamda zarar görmektedir. Değerlerin istismar edildiğine şahit olan bir genç, dine, dindarlara, dinî kurum ve yapılara karşı olumsuz tutum geliştirerek dinden uzaklaşabilmekte, kutsala olan inancını yitirebilmekte ya da kendisini istismar eden kişi veya grubun şekillendirdiği biçimde taassup sahibi bir dindar kimliği benimseyerek onlara dâhil olabilmektedir. Bu durum hem bireysel anlamda gençlerin kişilik gelişimini olumsuz etkileyecek hem de zamanla toplumdaki güven duygusunun zedelenmesine, İslam kardeşliğinin tesis edilememesine neden olabilecek büyük bir sorundur.

Gençlerimizin din istismarından korunmasında ebeveynlere ve eğitimcilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Anne babaların çocuklarıyla iletişime açık olması, onları yargılamadan dinlemesi, çocuklarını birey olarak kabul edip kişisel özelliklerini dikkate alması, dinî alandaki sorularına cevap bulabilmesi için sahih/doğru kaynaklardan okumaya, araştırmaya yönlendirmesi, ibadetlere teşvik ederken Allah’ı sonsuz bağışlayan, affeden ve seven sıfatlarıyla tanıtması, gençlerin doğru dinî düşüncelere sahip olmalarını sağlayacak ve onları din istismarcılarından koruyacak olumlu tutum ve davranışlardır. Ayrıca cihat, halife, şeriat vb. dinî terimleri kullanarak insanlık dışı uygulamalarıyla İslam’ı istismar eden, internet ve sosyal ağlar aracılığıyla propaganda yaparak üye kazanan DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı ailelerin, çocuklarının internet kullanımını kontrol etmeleri gerekir. 

Ülkemizi, yarınlarımızı emanet edeceğimiz gençleri din sömürüsü tuzağına düşmekten kurtaracak bir din eğitimi/öğretimi programı geliştirilmesinin, din istismarına karşı verilecek mücadelede birinci basamak olduğu ifade edilebilir. Bu din eğitimi programı, günümüz gençlerinin modern dünyanın hızlı değişiminden etkilenen bir nesil olduğu esasından hareket ederek okullarımızda okutulan din eğitimi/öğretimi müfredatını yeni ve güncel bir yaklaşımla ele almalıdır. Eğitimciler gençlerle iletişim kurarken kucaklayıcı bir dil kullanmalı, dışlayıcı, ötekileştirici tutum ve tavırlardan özenle kaçınmalıdır. Gençlere din ve dine dair konular anlatılırken Allah’ın her kulunu, kendisi olarak, birey olarak muhatap aldığı ve ona değer verdiği, dolayısıyla herkesin Allah katında insani değer anlamında eşit olduğu, üstünlüğün ancak samimiyet, ihlas ve takvayla mümkün olabileceği açıklanmalıdır. Gençler dinle ilgili sorularını eğitimcilere rahatlıkla sorabilmelidir. Eğer gençler soruları sebebiyle kınanır veya suçlanırsa dine olan ilgilerini ve öğrenme isteklerini yitirebilir. Zihnini meşgul eden, anlamaya çalıştığı dinî meselelere dair soruları bastırılan ya da tatminkâr cevap bulamayan gençler, kolay ve hızlı erişilen ama güvenilirliğinden emin olunmayan internet kaynaklı bilgilere yönelebilir. Dinin eleştirel düşünmeye, hakikati aramaya yönelik sorgulamaya karşı olmadığı, aksine buna değer verdiği; taklit yerine kişinin kendi iradesi ve tercihiyle dindarlığı seçmesinin Allah katında kıymetli olduğu bilgisi gençlerle paylaşılmalıdır. Gençler, İslam dininin birinci kaynağı olan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimizin sahih sünnetini okumaya yönlendirilmelidir. “Kur’an-ı Kerim’i kendiniz meallerden okursanız anlayamazsınız ancak belli zatlar anlayabilir siz de onlardan öğrenebilirsiniz.” ya da “Size verdiğimiz kitaplar dışında hiçbir şey okumayın, bizim dışımızda kimsenin dinî yorumlarını dinlemeyin, sapıtırsınız, dinden çıkarsınız.” diyerek gençleri Kur’an’dan ve sahih sünnetten uzaklaştıran, kendi iradelerini kullanmalarına izin vermeyen, koşulsuz itaat isteyen ve bağımlı bir dindar kimliği yaymaya çalışan yapıların iyi niyetli olmadığı açıklanmalıdır. Her şeyden önemlisi, din eğitimi/öğretimi sahasında hizmet veren kişiler, gençlerle ortak bir dil kullanabilmek, onların dünyasına girebilmek ve onları anlayabilmek için alanlarında kendilerini geliştirmeli, zamanın nabzını tutmalı, gündemi takip etmeli ve modern sorunlara çözüm üretebilen bir dinî yaklaşım geliştirme çabası içinde olmalıdır.

Yazan  Zehra IŞIK

Hz. Peygamber’in Gençlere Duyduğu Güven