Yazan Dr. Ömer Sabuncu | Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) muhatap olduğu insanların kültür, bilgi ve algıları farklıydı. Her şeyden önce onların aralarında yaş ve cinsiyet farklılıkları bulunuyordu. Allah Rasulü kadın, erkek, çocuk ve gençlerle; şehirli, bedevi, köle ve hürlerle muhataptı. Vahyin anlaşılması ve yaşanması için topluma rehberlik yapıyor, muhataplarını eğitiyordu. Bunu yapabilmek için de muhataplarının seviye ve anlayışlarına göre davranması gerekiyordu. (Demircan, Adnan, Siyer, Beyan Yayınları, İstanbul, s. 489.) Allah Rasulü de bunu yaptı ve bize her yönüyle örneklik teşkil etti. Bir öğretmen olarak gönderildiğini (Dârimî, Mukaddime, s. 32.) belirten Hz. Peygamber’in söz, davranış ve uygulamaları her hususta müminlere örnektir. Bir öğretmen olarak ondan öğreneceğimiz hususlardan biri de gençlere güvenmesi ve değer vermesidir.
İslam’ın ilk dönemlerinde iman edenlerin büyük bir kısmını gençler oluşturuyordu. Onun muhatabı olan gençlerin birçoğunda önemli görevleri yerine getirebilecek kabiliyet mevcuttu. Esas olan bu kabiliyetleri ortaya çıkarmak, geliştirmek ve kendilerine görev vererek gençlere sorumluluk bilinci kazandırmaktı. Hz. Peygamber gençlerdeki inanç, azim, cesaret ve enerjiyi görmüş, bu sebeple onlara devletin tüm kademelerinde önemli görevler vermiştir. Bunu yaparken o, her şeyden önce gençleri yetiştirmeyi hedefliyordu. Gençlere bu görevleri verirken kendilerine özel ilgi göstermiş, onları sorumluluk almaya teşvik etmiş ve İslâm toplumunun oluşmasında pay sahibi olmalarını temin etmiştir. Buna karşılık gençler de Hz. Peygamber’in kendilerine olan güvenini boşa çıkarmamış, görevlerini başarılı bir şekilde yapmışlardır. (Akpolat, Sabri, “Peygamberimiz ve Gençlik”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 17, 2006, s. 198.)
Hz. Peygamber’in gençlere verdiği vazifeler arasında öğretmenlik, kâtiplik, imamlık, kadılık, istihbarat, sancaktarlık ve kumandanlık bulunmaktadır.
- Öğretmenlik
Hz. Peygamber’in genç sahabilere verdiği vazifelerden biri öğretmenliktir. O, bu görevlendirmeyi yaparken bazı özel şartların yanında onların Kur’an’a vukufiyetlerini, güzel ve etkili konuşmalarını dikkate almıştır.
Öğretmenlik görevinin verildiği sahabilerden biri İslam tarihinin ilk muallimi olan Musab b. Umeyr’dir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Musab (r.a.), on sekiz-yirmi yaşlarında iman eden ilk Müslümanlardan biridir. Müslüman olduğu için babası ve annesi onu hapsedip kendisine baskı yapmıştır. Fakat o, çektiği tüm sıkıntılara rağmen İslam dininden vazgeçmemiştir. Hz. Peygamber bu genç sahabiyi hicretten önce I. Akabe Biatı’ndan sonra İslam’ı tebliğ için Medine’ye göndermiştir. Mus’ab b. Umeyr, Medinelilere Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’in sünnetini öğreterek İslam dininin esaslarını anlatmıştır. Orada bulunduğu süre zarfında Medine’deki Müslümanlara namaz kıldırmak suretiyle önderlik etmiştir. Hz. Peygamber’in tebliğ tarzını kavrayan Musab (r.a.), aynı zamanda etkili konuşmasıyla Müslüman olmayanların iman etmesine vesile olmuştur. Böylece Hz. Peygamber’in kendisine tevdi ettiği görevi hakkıyla yerine getirmiştir.
Hz. Peygamber’in öğretmen olarak görevlendirdiği kişilerden biri de Hz. Ali’nin abisi Cafer b. Ebi Talip’tir. Genç yaşta Müslüman olan Cafer (r.a.), Mekke’de müşriklerin işkenceleri artınca Habeşistan’a gitmeye karar verdi. Hz. Peygamber, Habeşistan’a gidecek olan ikinci kafileye onu başkan tayin etti. Cafer b. Ebi Talip, Necaşi’nin huzurunda kendilerine yöneltilen sorulara tatmin edici cevaplar vererek Müslümanları başarıyla temsil etti. Müslümanların iadesini isteyen Kureyşli müşriklerin eli boş dönmesini ve hükümdarın Müslümanları himayesine almasını sağladı.
Hz. Âişe annemiz, çok genç yaşta bir öğrenci ve öğretmen olarak günümüz hanımlarına güzel bir örneklik teşkil etmektedir. İslami öğretiyi Allah Rasulü’nden alma ve diğer insanlara aktarma görevini başarıyla yerine getirmiştir. Hz. Peygamber vefat ettiği zaman çok genç bir hanımefendiydi. Buna rağmen Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’in sünnetini en iyi bilen, anlayan ve muhafaza eden sahabilerin başında geliyordu. (Sabuncu, Ömer, “Âişe Bt. Ebû Bekir”, Mü’minlerin Anneleri, Siyer Yayınları, İstanbul, s. 230.)
- Kâtiplik
Arapçayı yazabilecek kabiliyet ve donanıma sahip olup Kur’an’ın yazımıyla görevlendirilen sahabilere vahiy kâtibi denilmiştir. Hz. Peygamber’in özel yazışmalarını ve kendisine gelen vahyi yazdırmakla görevlendirdiği kâtipleri vardı. Bunlardan biri olan Zeyd b. Sabit akıllı ve hafızası güçlü bir çocuktu. Küçük yaşta on yedi sûre ezberlemiş, bu sayede Hz. Peygamber’in takdirini kazanmıştı. Hz. Peygamber’in isteği üzerine İbranice veya Süryanice öğrenmişti. Yahudilerle yaptığı görüşmeler ve yazışmalar sırasında kendisine yardımcı olarak bir nevi elçilik de yaptı. Zeyd (r.a.), bütün görevlerini hakkıyla yerine getirdi. Hz. Peygamber’in vefatından sonra Kur’an’ın toplanması ve çoğaltılması görevlerinde de kâtiplik yaptı. Kâtiplik görevinde bulunanlardan biri de Hz. Ali’dir. Hz. Ali, beş yaşından itibaren Hz. Peygamber’in yanında büyümüş, çocuk yaşta iman etmiş ve hicrete kadar onun yanında kalmıştır. Hz. Peygamber ona genç yaşında kâtiplik ve vahiy kâtipliği görevlerini vermiştir. Hudeybiye Antlaşması’nı da onun yazmasını istemiştir. (Fığlalı, “Ali”, DİA, c. 2, s. 371.)
Bu sahada ön plana çıkan bir diğer sahabi de Erkam b. Ebu’l-Erkam’dır. Erkam (r.a.), on yedi-on sekiz yaşlarında iman eden ve evini davete açan bir sahabidir. Hz. Peygamber, İslam tarihinde Darulerkam/Erkâm’ın Evi diye anılan bu evi tebliğ faaliyeti için çok elverişli bularak merkez hâline getirdi. Okuma yazma bildiği için Hz. Peygamber’in vahiy kâtipliği görevini verdiği Erkam (r.a.), zekât memurluğu da yapmıştır.
Kâtiplik konusunda Abdullah b. Amr’ı da zikretmek gerekir. Abdullah, Süryaniceyi iyi bilir, Tevrat’ı okurdu; yazısı da güzeldi. Hz. Peygamber’den duyduğu hadisleri unutmamak için not ederdi. Bazı sahabilerin duyduğu her sözü kaydetmesini doğru bulmaması üzerine Abdullah (r.a.), Efendimiz’den izin istedi. Hz. Peygamber bu gayretli gencin kendisinden duyduğu her sözü yazmasına izin verdi. (Kandemir, M. Yaşar, “Abdullah b. Amr”, DİA, İstanbul 1988, c. 1, s. 85.)
- İmamlık ve Vekâlet
Hz. Peygamber, Medine’den ayrılacağı zaman yerine birini tayin eder, bazen de iki vekil bırakırdı. Bu vekâleti zaman zaman gençlere de verirdi. Hz. Peygamber’in vekil bıraktığı sahabi hem imamlık hem de idarecilik görevini üstlenirdi. Hz. Peygamber, Tebük Gazvesi’ne çıkarken Medine’de vekili olarak genç sahabi Hz. Ali’yi bıraktı. Sefevan ve Müreysi gazvelerinde yerine Zeyd b. Hârise’yi bıraktı.
- Kadılık ve Yöneticilik
İslam devletinin yönetiminde önemli bir makamı ifade eden kadılık görevinde Rasulüllah bir kısım genç sahabiyi de vazifelendirmiştir. Örneğin, Hz. Peygamber Hz. Ali’ye Yemen’de kadılık görevi vermiştir. Hz. Ali, ilmî durumunun böyle bir vazifeyi başarıyla yürütmeye elverişli olmadığını ileri sürmüş ancak Hz. Peygamber elini onun göğsüne koyarak kendisini teskin etmiştir. Allah’ın ona doğruyu ve hakkı söyleteceğini belirterek tereddütlerini gidermiş, orada nasıl hükmetmesi gerektiğini öğretmiştir.
Hz. Peygamber, Muaz’ı Ebu Musa ile birlikte Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla göndermiştir. Muaz’ı Yemen’e giden heyete başkan tayin etmiştir. Muaz’ın bu görev için seçilmesinde her zaman Hz. Peygamber’in yanında bulunmaya gayret etmesi, merak ettiği konuları sorup öğrenmesi, Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezbere bilen birkaç kişiden biri olması, Hz. Peygamber’in Ufeyr adlı eşeğinin terkisine bindirdiğinde ona sürekli bir şeyler öğretmesi gibi etkenler sayılabilir.
- İstihbarat
İlk iman eden genç sahabilerden biri de Zübeyr b. Avvam’dır. İnancından dönmesi için hasıra sarılarak tavana asıldı, alttan yakılan ateşin dumanıyla kendisine işkence edildi. Buna rağmen Zübeyr inancından vazgeçmedi. Beni Kurayza Yahudilerinin Müslümanlara ihanet ettiği haberi gelince Hz. Peygamber, haberi teyit için birinin oraya gidip durumu araştırmasını istedi. Bu göreve herkesten önce Zübeyr talip oldu. Geri döndüğünde Hz. Peygamber: “Her peygamberin bir havarisi vardır, benim havarim de Zübeyr’dir.” buyurdu. (Efendioğlu, Mehmet, “Zübeyr b. Avvâm”, DİA, İstanbul 2013, c. 44, s. 522.)
Hz. Peygamber tarafından istihbarat için birlikte görevlendirilen iki sahabiden biri Uhut kahramanlarından Talha b. Ubeydullah diğeri ise Sâid b. Zeyd idi. Sâid, Hz. Peygamber’in bütün askerî ve sosyal faaliyetlerine katılmış, İslam dininin yayılması ve güçlenmesi için büyük gayret göstermiştir. Her iki sahabi de genç yaşta Müslüman oldu. Mekkeli müşrikler başta olmak üzere Hz. Peygamber aleyhinde faaliyet gösterenler hakkında bilgi toplama konusunda görevlendirildiler. Bedir Gazvesi’ne sebep olan Mekkelilerin Suriye kervanı hakkında da bilgi topladılar. Bu yüzden savaşa fiilen katılamadılar. Buna rağmen ganimetten payları tam olarak verildi. Sâid’e bu hizmetinden dolayı cihat sevabı alacağı da müjdelendi. (Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ala’s-Sahîhayn, Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 2002, c. 3, s. 495.)
- Sancaktarlık
Hz. Peygamber’in gençleri görevlendirdiği bir vazife de sancaktarlıktır. Hz. Ali Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen hemen bütün gazve ve seriyyelere katılarak bu savaşlarda Hz. Peygamber’in sancaktarlığını yaptı. Zeyd b. Hârise Hendek Gazvesi’nde muhacirlerin sancaktarı idi.
Musab b. Umeyr’e de sancaktarlık görevi verilmiştir. Kendisi Bedir’de muhacirlerin, Uhut’ta bütün Müslümanların sancağını taşımıştır. Uhut Savaşı’nda sancaktarlık görevini yerine getirirken Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmadı. Hz. Peygamber’i yaralayan İbn Kamîe’nin kılıç darbeleriyle her iki eli de kesildi. Bunun üzerine sancağı kollarıyla göğsüne bastırdı ve dik tutmaya çalıştı. İbn Kamîe’nin attığı mızrakla şehit oldu. Bu olay, bizlere Hz. Peygamber’in herhangi bir işle görevlendirdiği genç sahabilerin canları uğruna görevi yerine getirdiklerini göstermektedir.
- Kumandanlık
Hz. Peygamber görevlendirmede liyakat ve ehliyete dikkat ederdi. Onun birkaç kişi istisna tutulursa komutanlık görevini genellikle gençlere verdiği görülür. Amcası Hz. Abbas gibi bazı yaşlı kişiler seriyye komutanlığı istedilerse de onlara görev vermediği bilinmektedir. Özellikle Üsame b. Zeyd’i, içinde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in bulunduğu bir orduya komutan tayin etmesi önemlidir. Bu tayin, Hz. Peygamber’in yaşlı sahabilerin bu görevi yerine getiremeyeceklerini düşündüğünden değil, gençlere olan güvenini gösterip onlara toplumsal sorumluluk yükleme isteğinden kaynaklanmaktaydı.
Hz. Peygamber, Hicret'in 11. yılında Suriye bölgesine göndermek üzere hazırladığı orduya Üsame’yi komutan olarak görevlendirdi. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer gibi kendisinden daha büyük ve tecrübeli sahabileri de onun emrine verdi. Bazıları Rasulüllah’ın, orduya azatlı bir kölenin genç ve tecrübesiz oğlunu kumandan tayin etmesini eleştirmeye başlamıştı. Bunu duyan Hz. Peygamber mescide gitti. Zeyd b. Hârise’yi Mûte Savaşı için kumandan tayin ettiği günleri hatırlattı. “Daha önce onun babasını kumandan tayin etmeme de karşı çıkmıştınız. Babası kumandanlığa nasıl layıksa oğlu da layıktır.” diyerek itirazların yersizliğini belirtti. Ancak Hz. Peygamber’in hazırladığı bu ordu onun rahatsızlığı ve vefatı dolayısıyla yola çıkamadı. (Arı, M. Salih, “Üsâme b. Zeyd”, DİA, c. 42, s. 361.) Hz. Ebu Bekir halife olduktan sonra ilk icraatı Hz. Peygamber’in hazırladığı bu orduyu sefere yollamak oldu. Birçok sahabi, halifeye Medine’nin güvenliği açısından Üsame ordusunu göndermekten vazgeçmesini söylediyse de Ebu Bekir Allah Rasulü’nün hazırladığı orduyu kesinlikle göndereceğini söyledi. Genç Üsame’yi göndermenin topluma kazandıracağı ahlaki etkiyi ve insanlara özgüven sağlayacağını biliyordu.
Hz. Peygamber’in kumandanlık verdiği sahabilerden biri de Zübeyr b. Avvam’dır. Zübeyr, Beni Kurayza’ya gönderilen birliğin kumandanı olarak görevlendirildi. Ayrıca Mekke’nin fethinde İslam ordusunun kumandanı ve sancaktarlarından biri olarak görev yaptı. Zübeyr, Mekke’ye üç koldan giren ordunun sol tarafını yönetti.
İlk Müslümanlardan olan Abdurrahman b. Avf da kumandanlık vazifesi verilen sahabilerdendir. Hz. Peygamber, Tebük Seferi sırasında imamlık ettiği bir namazda ona tabi olmuştur. Hz. Peygamber, ona Hicret'in altıncı yılında Dûmetülcendel üzerine yapılan bir seferde kumandanlık görevi vermiştir. (Önkal, Ahmet, “Abdurrahman b. Avf”, Türkiye DİA, İstanbul 1988, c. 1, s. 157.)