İnsanoğlunun içerisinde barındırdığı birçok âlem vardır. Ve insanoğlu birçok şey ile de sorumludur. Bu âlemler şunlardır:
Akıl, Nefis, Kalb, Ruh, Cisim (Azalar)
Bütün bu âlemlerin de beslendiği gıdası var. Hz. Allah (c.c.), insanda yarattığı bütün bu âlemlere gıdasını verince, bunların her birine ayrı ayrı mükellefiyetler de yükledi. Yani Hz. Allah (c.c.) önce senin gıdanı veriyor, seni yediriyor ve neticesinde seni mükellef kılıyor. Eğer gıdalandırmadan, rızkını vermeden mükellef kılsaydı, o zaman insan şöyle diyebilirdi: ’Beni doyurmadan, rızkımı vermeden niye mükellef kılıyorsun?’ Rabbimiz rızkını vermeden kimseyi mükellef kılmaz.
وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولًا
’Biz bir Peygamber göndermedikçe kimseye azap edici değiliz.’1 Önce rızık-gıda, sonra mükellefiyet.
Gıda-rızık ikiye ayrılır: Ya ’salih’ ya da ’fasit’ gıda olur. Mesela; yediğin yiyecekler ya kötüdür-haramdır, ya iyidir-helaldir. Helal ve güzel olan yiyecek sana fayda verir. Haram ve kötü olan yiyecek sana zarar verir.
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Ey insanlar! Muhakkak ki Allah, Tayyib (yani her türlü noksanlıktan münezzeh)tir. Temiz (ve helal) olandan başkasını kabul etmez. Ve muhakkak ki Allah, rasullere emrettiği şeyi mü’minlere de emretti ve: ’Ey peygamberler! Temiz (helal) şeylerden yiyin ve salih amel işleyin. Muhakkak ki ben, yaptığınız şeyleri hakkıyla bilmekteyim.’2 buyurdu. Ve (diğer bir âyette de): ’Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz (ve helal) olanlarından yiyin.’3 buyurdu.’ (Rasûlullah) sonra zikretti ki: ’Bir kimse (Allah yolunda) uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde: ’Yâ Rab! Yâ Rab!’ (diye dua ederek) ellerini semaya uzatır. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmiş olur. Böylesin(in duası)na nasıl icabet edilir?’4
1- Akıl:
Aklın gıdası nedir? Aklın gıdası ilimdir. Kimi ilim salih, kimi ilim fasittir.
Peki, akıldan matlup olunan ibadet (amel) nedir?
a. Tefekkür
b. Diğer azalara karşı aklın nasihatte ihlaslı olması
Tefekkür: Kâinata bakıp aklın tefekkür etmesi.
Akıl diğer azalara komut verdiği için onlara nasihati ihlaslı yaparak itaate yönlendirmesi lazım. Akıl sana şunu yap, bunu yap, şöyle yap diyor. İhlaslı olursa ne yapacağını bilir. İşte akıldan matlup olunan ibadet bu ikisidir.
Şayet aklın gıdası ’fasit ilim’ olursa vahdeti celbeden tefekkürü ve azalara yapacağı ihlaslı nasihatı kaybetmiş olur.
وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِدًا
’(Toprağı) kötü ve elverişsiz olandan ise faydasız bitkiden başkası çıkmaz.’5
2- Azalar (Cisim):
Azaların gıdası nedir? Bedenin kuvvetli ve sıhhatli olmasına fayda veren, örfen ve şer’an maruf olan gıdalardır.
Bu azalardan (cisimden) matlup olan amel nedir? İbadetlerdir: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek… vs. zahirî amellerdir.
3- Nefis:
Nefsin gıdası nedir? Nefsin gıdası ya şeytandan gelen fasit gıdadır, yahut meleklerden gelen güzel-temiz gıdadır.
إِنَّ لِلشَّيْطَانِ لَمَّةً بِابْنِ آدَمَ وَلِلْمَلَكِ لَمَّةً
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.): ’Muhakkak ki Ademoğluna bir, şeytanın yaklaşması (vesvesesi); bir de, meleğin yaklaşması (ilhamı) vardır…’ buyurdu.6
لِلشَّيْطَانِ لَمَّةً : Şeytan vasıtasıyla kalbe gelen şeylerdir.
لِلْمَلَكِ لَمَّةً : Melek vasıtasıyla kalbe gelen şeylerdir.
Şeytandan kalbe gelen şey/lemme vesvesedir. Melekten gelen lemme de ilhamdır.
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
’Ona (yani nefse) hem kötülüğünü, hem de takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham etti.’7
Onun (nefsin) ilhamı ya melekten gelir ya şeytandan.
Peki, nefisten matlup olunan ibadet nedir?
Şunu unutmayalım: İbadetin salih olması için alınan gıdanın da salih olması gerekir.
Eğer bu zikrettiğimiz insandaki âlemler gıdasını fasit olandan alırsa, ondan çıkacak ibadet de fasit olur. O zaman en önemli şey, insanda var olan bu âlemlerin neyle beslendiği değil midir?
İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bu âyet (yani) ’Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helâl, tertemiz olanlarını yiyin…’8 (âyeti) Rasûlullah (s.a.v.)’in huzurunda okundu da, Sa’d b. Ebî Vakkâs kalktı ve: ’Yâ Rasûlallah! Beni, dua(sı) makbul olanlardan kılması için Allah’a dua et!’ dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) ona: ’Ey Sa’d! Yiyeceğini güzelleştir (yani helal lokma ye), duası makbul olanlardan olursun. Muhammed’in canı yed(-i kudret)inde olan (Allah)’a yemin olsun ki; muhakkak kul, karnına haram lokmayı atar da ondan kırk günün ameli kabul edilmez. Ve hangi kulun eti haram ve faizden biterse (yani meydana gelirse) onun için cehennem daha uygundur.’ buyurdu.9
Dolayısıyla yiyeceğin önemi çok büyüktür.
Nefsin ibadeti nedir? Nefsin tezkiyesidir.
4- Kalp: Kalbin gıdası ya sevgidir ya da buğuzdur. Ya tevekküldür ya su-i zandır vb.
Kalpten matlup olunan ibadet nedir?
- İhlas
- Sevgi
- Kalbin Hz. Allah’a karşı reca (ümit var) olması
- Kalbin Rabbimizi sevmesi
- Kalbin O’na tevekkülüdür.
5- Ruh: Ruhun sadece bir gıdası vardır. Onun asla fasit gıdası yoktur. Beyazıd-ı Bestamî hazretlerine soruldu ki ’ruhun gıdası nedir?’ ’ALLAH’ dedi. İşte ruhun gıdası ’ALLAH’tır.
Ruh gıdasını Allah’tan alınca ne olur? Müşahede ve fenâ olur.
’Sehlin O’ndan gayrı bir gıdası yok
Balığımda ve ekmeğimde Hak nerede?
Mahlûkatın hepsi gıdalarda, rızıklarda kayboldular
Sehl ise Mukît’ten (Rezzâk’tan) gayrısını görmüyor’
Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (k.s.)
Cehennem ehlinin de gıdası var. Onlar ’Gıslîn’ ve ’Zakkum’dur.
وَلَا طَعَامٌ اِلَّا مِنْ غِسْل۪ينٍ
’Yananların akıntısından başka yiyeceği de yoktur.’10
اِنَّ شَجَرَةَ الزَّقُّومِۙ ﴿﴾ طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ ﴿﴾ كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ ﴿﴾ كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ
’Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkarların yemeğidir. O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.’11
Cennet ehlinin de gıdası vardır. Yeme, içme, köşkler, ırmaklar, huriler… Ayrıca hadiste zikredilen ’…hiçbir gözün görmediği, kulağın duymadığı ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen şeylerdir.’12
Mukarrabîn (yakın kılınanlar) Gıdası: Mukarreblerin gıdası, hadis-i şerifte zikredilen ’hiçbir kulun kalbine gelmeyen şeylerdir.’
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ -رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ- قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-: قَالَ اللّٰهُ: «أَعْدَدْتُ لِعِبَادِىَ الصَّالِح۪ينَ مَا لَا عَيْنٌ رَأَتْ، وَلَا أُذُنٌ سَمِعَتْ، وَلَا خَطَرَ عَلٰى قَلْبِ بَشَرٍ»...
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Allah (c.c.): ’Salih kullarım için (cennette) hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen (nimet)ler hazırladım.’ buyurdu.13
Mukarreblerin gıdasını kalbe atfediyor. ’Kalp’ yer-içer mi? Kalb yemez -içmez. Dolayısıyla mukarreplere gıda olarak hazırlanan şeyler kalbî şeylerdir. İşte mukarreplerin gıdası hadis-i şerifte belirtilen ’kalbe dâhi gelmeyen’ şeylerdir.
His âleminde gıdalar olduğu gibi mana âleminde de gıdalar vardır. Dünya hayatının gıdası ile ahiret hayatının gıdası birbirinden farklıdır. Ancak ruhun gıdası hem dünyada hem de ahirette birdir. O da Mukît/Rezzâk olan ALLAH (c.c.)’tır.
Hiç kimse rızkını kendisi getiremez! Rabbimiz, senin nerede olduğunu ve rızkının da nerede olduğunu bilendir. Onu sana getirecek olan da O’dur.
يَا بُنَيَّ اِنَّهَآ اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ ف۪ي صَخْرَةٍ اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ اَوْ فِي الْاَرْضِ يَاْتِ بِهَا اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ
’Ey oğulcuğum! Senin rızkın bir hardal tanesi kadar bile olsa, bir kayanın içinde bulunsa veya göklerde veyahut da yerde bulunsa, Allah onu (sana) getirir. (Rızkını sana sevk eder) Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir. O, her şeyden haberdardır.’14
Ayette geçen ’kaya’ kelimesinin anlamı:
صَخْرَةٍ : Kalbi katı, fakirlere karşı hiç şefkati olmayan adam (yani kaya). Yani senin rızkın kaya gibi katı olan bir adamın yanında olsa bile ALLAH (c.c.) onu sana getirir. Kim getirir? ’ALLAH’ (c.c.)
Yoksa sen mi gidiyorsun rızka?
Efendimiz (s.a.v.) bir fakire bir şey verdi ve ona şöyle dedi: ’Bunu (rızkını) al. Şayet sen ona gelmeseydin mutlaka o (rızkın) sana gelirdi.’ buyurdu.15
Kim getirdi? Yoksa sen mi?
İşte sen bugün, bu sabah yediğin, içtiğin, giydiğin vs. şeyleri sen mi getirdin, sana onlar nereden geldi, kim verdi? Bakıyorsun ki kimisi Çin’den, kimisi Almanya’dan, kimisi Amerika’dan… Bunları sen mi gittin getirdin? Allah getirdi.
Yemen, içmen, giymen, ailen, çocukların, oturduğun ev... Sana bunları kim verdi? Allah verdi.
Sen zannediyorsun ki sen çalışıyorsun, sen kazanıyorsun. Senin çalışman rızkı getirmiyor. Senin çalışman sadece edebin gereğidir. Yani şunu bil: Rızkı sana getiren senin çalışman değil. Şayet sen, senin çalışmanın sana rızkı getirdiğine inanıyorsan, Rezzak olan Allah’a karşı çalışmanı şirk koşmuş olursun. Rızkı sana getiren Rezzak’tır.
Sen ne yapacaksın, sadece rızkı alacaksın. Senin çalışman sadece o rızkı almak içindir. Rızık, rızkı toplayıp biriktiren için değil; onu yiyip faydalanan içindir. Biri ne yaptı, topladı, diğeri de geldi, yedi. O zaman bu rızık kimin rızkıdır? Onu yiyen kimsenin.
Kulların gözleri müşahede ettikleri sebeplere takılı olduğundan dolayı Rabbimiz اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ buyurdu. Yani rızkın gökte, yerde nerde olursa olsun, rızkı sana sebeplerin getirdiğini zannediyorsun. Hâlbuki rızkı sana getiren اللَّط۪يفٌ olandır. ’Senin hiç bilmediğin ve idrak edemeyeceğin şekilde getiren benim’ buyuruyor Hz. Allah (c.c.).
الخَب۪يرٌ de de rızkı sana bütün incelikleriyle sana ulaştırır.
(Endnotes)
1 el-İsrâ, 17/15.
2 el-Mu’minûn, 23/51.
3 el-Bakara, 2/172.
4 Müslim, Zekât, 19.
5 el-A’râf, 7/58.
6 Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 3.
7 eş-Şems, 91/8.
8 el-Bakara, 2/168.
9 Taberânî, Evsat, c.6, s.310, h.no:6495, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1995.
10 el-Hâkka, 69/36.
11 ed-Duhân, 44/43-46.
12 Bkz., Buhârî, Bed’ül-Halk, 8.
13 Buhârî, Bed’ül-Halk, 8.
14 Lokmân, 31/16.
15 İbn-i Hibbân, Sahîh Bi-Tertîbi Belbân, Zekât, 2, c.8, s.33, h.no:3240, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1993.
Akıl, Nefis, Kalb, Ruh, Cisim (Azalar)
Bütün bu âlemlerin de beslendiği gıdası var. Hz. Allah (c.c.), insanda yarattığı bütün bu âlemlere gıdasını verince, bunların her birine ayrı ayrı mükellefiyetler de yükledi. Yani Hz. Allah (c.c.) önce senin gıdanı veriyor, seni yediriyor ve neticesinde seni mükellef kılıyor. Eğer gıdalandırmadan, rızkını vermeden mükellef kılsaydı, o zaman insan şöyle diyebilirdi: ’Beni doyurmadan, rızkımı vermeden niye mükellef kılıyorsun?’ Rabbimiz rızkını vermeden kimseyi mükellef kılmaz.
وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولًا
’Biz bir Peygamber göndermedikçe kimseye azap edici değiliz.’1 Önce rızık-gıda, sonra mükellefiyet.
Gıda-rızık ikiye ayrılır: Ya ’salih’ ya da ’fasit’ gıda olur. Mesela; yediğin yiyecekler ya kötüdür-haramdır, ya iyidir-helaldir. Helal ve güzel olan yiyecek sana fayda verir. Haram ve kötü olan yiyecek sana zarar verir.
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Ey insanlar! Muhakkak ki Allah, Tayyib (yani her türlü noksanlıktan münezzeh)tir. Temiz (ve helal) olandan başkasını kabul etmez. Ve muhakkak ki Allah, rasullere emrettiği şeyi mü’minlere de emretti ve: ’Ey peygamberler! Temiz (helal) şeylerden yiyin ve salih amel işleyin. Muhakkak ki ben, yaptığınız şeyleri hakkıyla bilmekteyim.’2 buyurdu. Ve (diğer bir âyette de): ’Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz (ve helal) olanlarından yiyin.’3 buyurdu.’ (Rasûlullah) sonra zikretti ki: ’Bir kimse (Allah yolunda) uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde: ’Yâ Rab! Yâ Rab!’ (diye dua ederek) ellerini semaya uzatır. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmiş olur. Böylesin(in duası)na nasıl icabet edilir?’4
1- Akıl:
Aklın gıdası nedir? Aklın gıdası ilimdir. Kimi ilim salih, kimi ilim fasittir.
Peki, akıldan matlup olunan ibadet (amel) nedir?
a. Tefekkür
b. Diğer azalara karşı aklın nasihatte ihlaslı olması
Tefekkür: Kâinata bakıp aklın tefekkür etmesi.
Akıl diğer azalara komut verdiği için onlara nasihati ihlaslı yaparak itaate yönlendirmesi lazım. Akıl sana şunu yap, bunu yap, şöyle yap diyor. İhlaslı olursa ne yapacağını bilir. İşte akıldan matlup olunan ibadet bu ikisidir.
Şayet aklın gıdası ’fasit ilim’ olursa vahdeti celbeden tefekkürü ve azalara yapacağı ihlaslı nasihatı kaybetmiş olur.
وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِدًا
’(Toprağı) kötü ve elverişsiz olandan ise faydasız bitkiden başkası çıkmaz.’5
2- Azalar (Cisim):
Azaların gıdası nedir? Bedenin kuvvetli ve sıhhatli olmasına fayda veren, örfen ve şer’an maruf olan gıdalardır.
Bu azalardan (cisimden) matlup olan amel nedir? İbadetlerdir: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek… vs. zahirî amellerdir.
3- Nefis:
Nefsin gıdası nedir? Nefsin gıdası ya şeytandan gelen fasit gıdadır, yahut meleklerden gelen güzel-temiz gıdadır.
إِنَّ لِلشَّيْطَانِ لَمَّةً بِابْنِ آدَمَ وَلِلْمَلَكِ لَمَّةً
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.): ’Muhakkak ki Ademoğluna bir, şeytanın yaklaşması (vesvesesi); bir de, meleğin yaklaşması (ilhamı) vardır…’ buyurdu.6
لِلشَّيْطَانِ لَمَّةً : Şeytan vasıtasıyla kalbe gelen şeylerdir.
لِلْمَلَكِ لَمَّةً : Melek vasıtasıyla kalbe gelen şeylerdir.
Şeytandan kalbe gelen şey/lemme vesvesedir. Melekten gelen lemme de ilhamdır.
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
’Ona (yani nefse) hem kötülüğünü, hem de takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham etti.’7
Onun (nefsin) ilhamı ya melekten gelir ya şeytandan.
Peki, nefisten matlup olunan ibadet nedir?
Şunu unutmayalım: İbadetin salih olması için alınan gıdanın da salih olması gerekir.
Eğer bu zikrettiğimiz insandaki âlemler gıdasını fasit olandan alırsa, ondan çıkacak ibadet de fasit olur. O zaman en önemli şey, insanda var olan bu âlemlerin neyle beslendiği değil midir?
İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bu âyet (yani) ’Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helâl, tertemiz olanlarını yiyin…’8 (âyeti) Rasûlullah (s.a.v.)’in huzurunda okundu da, Sa’d b. Ebî Vakkâs kalktı ve: ’Yâ Rasûlallah! Beni, dua(sı) makbul olanlardan kılması için Allah’a dua et!’ dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) ona: ’Ey Sa’d! Yiyeceğini güzelleştir (yani helal lokma ye), duası makbul olanlardan olursun. Muhammed’in canı yed(-i kudret)inde olan (Allah)’a yemin olsun ki; muhakkak kul, karnına haram lokmayı atar da ondan kırk günün ameli kabul edilmez. Ve hangi kulun eti haram ve faizden biterse (yani meydana gelirse) onun için cehennem daha uygundur.’ buyurdu.9
Dolayısıyla yiyeceğin önemi çok büyüktür.
Nefsin ibadeti nedir? Nefsin tezkiyesidir.
4- Kalp: Kalbin gıdası ya sevgidir ya da buğuzdur. Ya tevekküldür ya su-i zandır vb.
Kalpten matlup olunan ibadet nedir?
- İhlas
- Sevgi
- Kalbin Hz. Allah’a karşı reca (ümit var) olması
- Kalbin Rabbimizi sevmesi
- Kalbin O’na tevekkülüdür.
5- Ruh: Ruhun sadece bir gıdası vardır. Onun asla fasit gıdası yoktur. Beyazıd-ı Bestamî hazretlerine soruldu ki ’ruhun gıdası nedir?’ ’ALLAH’ dedi. İşte ruhun gıdası ’ALLAH’tır.
Ruh gıdasını Allah’tan alınca ne olur? Müşahede ve fenâ olur.
’Sehlin O’ndan gayrı bir gıdası yok
Balığımda ve ekmeğimde Hak nerede?
Mahlûkatın hepsi gıdalarda, rızıklarda kayboldular
Sehl ise Mukît’ten (Rezzâk’tan) gayrısını görmüyor’
Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (k.s.)
Cehennem ehlinin de gıdası var. Onlar ’Gıslîn’ ve ’Zakkum’dur.
وَلَا طَعَامٌ اِلَّا مِنْ غِسْل۪ينٍ
’Yananların akıntısından başka yiyeceği de yoktur.’10
اِنَّ شَجَرَةَ الزَّقُّومِۙ ﴿﴾ طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ ﴿﴾ كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ ﴿﴾ كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ
’Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkarların yemeğidir. O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.’11
Cennet ehlinin de gıdası vardır. Yeme, içme, köşkler, ırmaklar, huriler… Ayrıca hadiste zikredilen ’…hiçbir gözün görmediği, kulağın duymadığı ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen şeylerdir.’12
Mukarrabîn (yakın kılınanlar) Gıdası: Mukarreblerin gıdası, hadis-i şerifte zikredilen ’hiçbir kulun kalbine gelmeyen şeylerdir.’
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ -رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ- قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-: قَالَ اللّٰهُ: «أَعْدَدْتُ لِعِبَادِىَ الصَّالِح۪ينَ مَا لَا عَيْنٌ رَأَتْ، وَلَا أُذُنٌ سَمِعَتْ، وَلَا خَطَرَ عَلٰى قَلْبِ بَشَرٍ»...
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Allah (c.c.): ’Salih kullarım için (cennette) hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen (nimet)ler hazırladım.’ buyurdu.13
Mukarreblerin gıdasını kalbe atfediyor. ’Kalp’ yer-içer mi? Kalb yemez -içmez. Dolayısıyla mukarreplere gıda olarak hazırlanan şeyler kalbî şeylerdir. İşte mukarreplerin gıdası hadis-i şerifte belirtilen ’kalbe dâhi gelmeyen’ şeylerdir.
His âleminde gıdalar olduğu gibi mana âleminde de gıdalar vardır. Dünya hayatının gıdası ile ahiret hayatının gıdası birbirinden farklıdır. Ancak ruhun gıdası hem dünyada hem de ahirette birdir. O da Mukît/Rezzâk olan ALLAH (c.c.)’tır.
Hiç kimse rızkını kendisi getiremez! Rabbimiz, senin nerede olduğunu ve rızkının da nerede olduğunu bilendir. Onu sana getirecek olan da O’dur.
يَا بُنَيَّ اِنَّهَآ اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ ف۪ي صَخْرَةٍ اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ اَوْ فِي الْاَرْضِ يَاْتِ بِهَا اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ
’Ey oğulcuğum! Senin rızkın bir hardal tanesi kadar bile olsa, bir kayanın içinde bulunsa veya göklerde veyahut da yerde bulunsa, Allah onu (sana) getirir. (Rızkını sana sevk eder) Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir. O, her şeyden haberdardır.’14
Ayette geçen ’kaya’ kelimesinin anlamı:
صَخْرَةٍ : Kalbi katı, fakirlere karşı hiç şefkati olmayan adam (yani kaya). Yani senin rızkın kaya gibi katı olan bir adamın yanında olsa bile ALLAH (c.c.) onu sana getirir. Kim getirir? ’ALLAH’ (c.c.)
Yoksa sen mi gidiyorsun rızka?
Efendimiz (s.a.v.) bir fakire bir şey verdi ve ona şöyle dedi: ’Bunu (rızkını) al. Şayet sen ona gelmeseydin mutlaka o (rızkın) sana gelirdi.’ buyurdu.15
Kim getirdi? Yoksa sen mi?
İşte sen bugün, bu sabah yediğin, içtiğin, giydiğin vs. şeyleri sen mi getirdin, sana onlar nereden geldi, kim verdi? Bakıyorsun ki kimisi Çin’den, kimisi Almanya’dan, kimisi Amerika’dan… Bunları sen mi gittin getirdin? Allah getirdi.
Yemen, içmen, giymen, ailen, çocukların, oturduğun ev... Sana bunları kim verdi? Allah verdi.
Sen zannediyorsun ki sen çalışıyorsun, sen kazanıyorsun. Senin çalışman rızkı getirmiyor. Senin çalışman sadece edebin gereğidir. Yani şunu bil: Rızkı sana getiren senin çalışman değil. Şayet sen, senin çalışmanın sana rızkı getirdiğine inanıyorsan, Rezzak olan Allah’a karşı çalışmanı şirk koşmuş olursun. Rızkı sana getiren Rezzak’tır.
Sen ne yapacaksın, sadece rızkı alacaksın. Senin çalışman sadece o rızkı almak içindir. Rızık, rızkı toplayıp biriktiren için değil; onu yiyip faydalanan içindir. Biri ne yaptı, topladı, diğeri de geldi, yedi. O zaman bu rızık kimin rızkıdır? Onu yiyen kimsenin.
Kulların gözleri müşahede ettikleri sebeplere takılı olduğundan dolayı Rabbimiz اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ buyurdu. Yani rızkın gökte, yerde nerde olursa olsun, rızkı sana sebeplerin getirdiğini zannediyorsun. Hâlbuki rızkı sana getiren اللَّط۪يفٌ olandır. ’Senin hiç bilmediğin ve idrak edemeyeceğin şekilde getiren benim’ buyuruyor Hz. Allah (c.c.).
الخَب۪يرٌ de de rızkı sana bütün incelikleriyle sana ulaştırır.
(Endnotes)
1 el-İsrâ, 17/15.
2 el-Mu’minûn, 23/51.
3 el-Bakara, 2/172.
4 Müslim, Zekât, 19.
5 el-A’râf, 7/58.
6 Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 3.
7 eş-Şems, 91/8.
8 el-Bakara, 2/168.
9 Taberânî, Evsat, c.6, s.310, h.no:6495, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1995.
10 el-Hâkka, 69/36.
11 ed-Duhân, 44/43-46.
12 Bkz., Buhârî, Bed’ül-Halk, 8.
13 Buhârî, Bed’ül-Halk, 8.
14 Lokmân, 31/16.
15 İbn-i Hibbân, Sahîh Bi-Tertîbi Belbân, Zekât, 2, c.8, s.33, h.no:3240, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1993.