Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor: “Rasulüllah (s.a.s.)’ın Adba isminde (seferde, yarışta) geçilemeyen dişi bir binek devesi vardı. Bir ara genç yük devesi üstünde bir bedevi geldi ve (yapılan koşuda bedevinin devesi) Adba’yı geçti. Bu durum Müslümanlara ağır geldi. ‘Adba yenildi!’ dediler. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.s.) şöyle dedi: ‘Dünyada yükselttiği her şeyi geri indirmek Allah’ın bir kanunudur!’” (Buhârî, Rikak, 38.)
Medine’de heyecan ve coşkunun zirvede olduğu zamanlardan biriydi. Allah Rasulü’nün dişi binek devesi Adba ile bir bedevinin genç yük devesi yarışacaktı. O güne dek Adba’yı geçebilen hiçbir deve olmamıştı. Ashap bu yarışta da aksinin olacağını düşünmüyordu. Derken yarış başladı. Bir müddet sonra bedevinin devesi Adba’yı geçti. Kimsenin aklına gelmezdi Hz. Peygamber’in devesinin yenileceği. Bu durum Müslümanların gücüne gitti. “Adba yenildi!” dediler. Ashabının şaşkınlığına rağmen Allah Rasulü bu durumu gayet tabii karşılamıştı, üzülmeye gerek yoktu. Zira her kemalin bir zevali vardı. Şöyle dedi Allah’ın Elçisi: “Dünyada yükselttiği her şeyi geri indirmek Allah’ın bir kanunudur!” (Buhârî, Cihad, 59, Rikak, 38) Hz. Peygamber bu hadisle aslında hayatımızı kuşatan ama çoğu zaman unutmaya yüz tuttuğumuz İlahî bir kanunu hatırlatır: Dünya hayatı, iniş ve çıkışlarla doludur. Göz alıcı parlaklığıyla gündüzleri semayı süsleyen güneş, geceleri yerini aya ve yıldızlara bırakırken; baharda rengârenk çiçeklerle, yaz mevsiminde çeşit çeşit meyvelerle kuşanan ağaçlar, kış geldiğinde kurumuş dallarıyla bir başına kalırken; asırlarca hüküm süren devletler bir anda yeryüzünden silinip giderken hep aynı ger
çekle yüzleştirir insanı: Dünya ve içindeki her şey gelip geçicidir, her şeyin bir sonu vardır, dünyadaki her şey nakıstır, hiçbir şey mükemmel değildir. Dünyadaki bu vazgeçilmez kanuna, her canlı gibi âdemoğlu da tabidir. Öyle ki insan, anne karnındaki hâlinden başlayarak ihtiyarlığına kadar hayatı boyunca geçirdiği evreleri (Rûm, 30/54.) gözlemlediğinde, ömrü uzadıkça yaratılışının tersine çevrildiğini ve böylece gücünü kaybettiğini, (Yasin, 36/68.) nihayetinde her canlı gibi ölümü tadacağını (Âl-i İmran, 3/185.) düşündüğünde şunu yakinen idrak eder: Her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzeh tek mükemmel varlık, Baki olan Yüce Allah’tır. Dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir benzetmeyle ifade edilir: Gökten yağmur iner ve onun sayesinde yeryüzündeki bitkiler boy verip birbirine karışır. Nihayet yeryüzü ziynetini takınıp rengârenk süslenir. Sahipleri tam da onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları zaman ansızın bir afet/rüzgâr geliverir ve onları sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi kökünden yolunmuş bir hâle getirir. (Yunus, 10/24; ayrıca bkz. Kehf, 18/45; Hadid, 57/20.) Rabbimizin tayin ettiği gün gelince “aldatıcı metadan başka bir şey olmayan” (Âl-i İmran, 3/185.) dünya da kuruyup kaybolan bu bitkiler misali yok olup gidecektir. İnsan bu hakikatin farkında olduğu sürece üstünlük, şan şöhret, asalet, mal mülk, güzellik, makam mevki, zenginlik vb. geçici dünya menfaatlerine aldanmayacaktır. “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.” (Fatır, 35/5.) buyuran Allah Teâlâ’nın da kullarından beklentisi, geçici bir eğlenceden ibaret olan dünya hayatına aldanmadan ebedî kalınacak gerçek yurt olan âhirete hazırlanmalarıdır. Yarışta kaybeden taraf olmak gibi hayatta herkesin başına gelebilecek basit bir örnekten hareketle dünyalık nimetlerin geçiciliğine dikkat çeken bu hadis, aynı zamanda Allah Rasulü’nün mütevazı kişiliğini de yansıtır. Nitekim ashabının gerek sevinçli gerekse üzüntülü anlarında hep yanlarında olan Hz. Peygamber, bir bedeviyle devesini yarıştıracak ve ona ye
nilmeyi gurur meselesi hâline getirmeyecek kadar insani ve mütevazı bir tavır sergilemiştir. Dünya nimetleri ile Allah katındakiler arasında seçim yapması hususunda serbest bırakıldığı zaman Allah katındakileri seçen (Müslim, Fedailü’s-Sahabe, 2.) ve “kul peygamber” olmayı “kral peygamber” olmaya tercih eden (İbn Hanbel, II, 230.) Allah Rasulü, ashabını da mütevazı olmaya teşvik etmiştir. “Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahyetti.” (Müslim, Cennet, 64.) buyurarak dünyadaki geçici üstünlüklerin övünç ve kibir vesilesi yapılmamasını istemiştir. Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bile değeri bulunmayan dünyada (Tirmizi, Zühd, 13.) kimsesiz bir garip gibi yahut bir yolcu gibi olmayı (Buhârî, Rikak, 3.) ve dünyevi isteklerde mutedil davranmayı tavsiye etmiştir. (İbn Mace, Ticaret, 2.) Bir imtihan yeri olan dünyada her şey gelip geçicidir. İnsanoğlu için varlık da yokluk da, sağlık da hastalık da, kolaylık da zorluk da, kazanmak da kaybetmek de imkân dâhilinde olup bunların her biri imtihan vesilesidir. Dünyevi menfaatlere aşırı hırs göstermek ve dünya metaıyla övünüp kibirlenmek ne kadar aldatıcı ise geçici nimetlerin, üstünlüklerin vb. yokluğuna hayıflanıp hayattan ümidini kesmek de aynı şekilde yanıltıcı olur. Hayatın bu inişli çıkışlı yollarında insana düşen, tevazuu ve itidali elden bırakmadan yaratılış gayesine uygun bir yaşam sürdürmektir.