paylaş
FaceBook

Katade Enes(r.a.)’e sordu. Nebî (s.a.s.) en çok hangi duayı ediyordu. Dedi ki, en çok yaptığı dua şu idi: “Allah’ım, bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!” (Müslim, Zikir, 26.)

On yıl boyunca kendisine hizmet etmek suretiyle Rasûlüllah Efendimizi yakından tanımış, onunla hemhal olmuş ve bizzat onun terbiyesinde yetişmiş bir genç olan Enes b. Mâlik, Allah Rasûlü’nün en çok yaptığı duanın şu dua olduğunu bildirmektedir: “Allahümme âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve gınâ azâbe’n-nâr (Allah’ım, bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!)” (Müslim, Zikir, 26.) Efendimizden, sonraki nesillere miras kalan bu güzel dua, her şeyin maliki olan Yüce Allah’tan neyin, nasıl istenmesi gerektiğine dair pek çok ipucunu içinde barındıran veciz bir duadır. Doğumla başlayan hayat serüveninde çok çeşitli süreçlerden geçmek durumunda kalan insan için her dönem, yeni heyecanların, beklentilerin, sorunların ve sorumlulukların habercisidir. Bitmek bilmeyen telaşlarla öylesine kuşatılırız ki nefsani arzuların da etkisiyle birçoğumuz, dünya hayatının geçici, âhiret hayatının ise ebedi olduğu inancını benimsemiş olmamıza rağmen, akıntıya kapılır gideriz. Zaman içerisinde tüm isteklerimizin, endişe ve korkularımızın dünya hayatındaki halimizi iyileştirip güzelleştirmeye, dünyevi sıkıntılarımızı gidermeye yönelik olmaya başladığının farkına bile varmayız. Dünya hırsı

öylesine sarar ki ruhlarımızı, dünya hayatına aldanmamamız konusunda bizleri defalarca uyaran Rabbimizle baş başa kaldığımızda dahi O’na yalnızca bu yöndeki dileklerimizi arz ederiz. Ellerimizi açıp semaya, Alemlerin Rabbi’nden daha fazla mal mülk, daha iyi bir kariyer, daha başarılı çocuklar ve daha nice dünyalık sevdalara dair dualar ederiz. Başlangıçta masum görünen bu isteklerin kalbimize taht kurarak benliğimizi esir alması halinde dünyaperest bir insana dönüşüvermemiz hiç de zor değildir. Nihayetinde ahireti tamamen unutma ve onun yerine dünya hayatını “gaye” edinme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. İşte bu nedenle Yüce Allah, dualarında yalnızca dünyalık dileklere yer veren kişilerin ahiretten hiçbir nasibi olmayacağını vurgulayarak böyle kimseleri kınamış (Bakara, 2/200.); Rasûlüllah Efendimizin yaptığı gibi dünya ve ahiret güzelliklerine talip olanlardan ise övgüyle bahsetmiştir. (Bakara, 2/201.) Dünyaya aşırı düşkünlük göstermek kişinin âhirete yönelik sorumluluklarını ihmal ederek âhirette hüsrana uğramasına, daha da kötüsü dünya nimetleriyle şımararak bu nimetlerin sahibini inkar etmesine yol açar. Bu meyanda Firavun ve Karun gibi kimselerden kıssalar aktaran Rabbimiz, aynı hataya düşmememiz için ahiret hayatının önemi üzerinde ısrarla durmuştur. Ayetlerde dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olmasına karşın âhiret hayatının daha hayırlı olduğu (En’âm, 6/32.), âhirettekilere nazaran dünya nimetlerinin ne kadar geçici ve basit olduğu (Tevbe, 9/38.), fani olan dünya hayatını baki olan âhiret yaşamından üstün tutmanın ne kadar hatalı olduğu (A’lâ, 87/16-17) vurgulanmış; hadislerde de dünyayla âhiret kıyaslandığında dünyanın ne kadar değersiz bir konuma haiz olduğuna işaret edilmiştir. (Müslim, Cennet, 55 vd) Dünyevileşmenin, dünyaya gereğinden fazla değer vermenin önüne geçmek üzere serdedilen bu ayet ve hadislerden hareketle dünya hayatının anlamsız ve gereksiz olduğu kanaatine varmak bizleri bekleyen ikinci bir tehlikedir. Zira bazılarımız da âhiret hayatının öne

mini kavramakla birlikte dünya hayatının âhireti kazanmadaki rolünü görmezden gelir. Böyleleri için dünya, içinde yaşamak mecburiyetinde bulunduğumuz bir yer olmaktan öteye geçemez. Dünyada ihtiyaç duyduğumuz yeme, içme gibi maddi; sağlık, huzur ve afiyet gibi manevi gereksinimlerimizi karşılamak ve hatta bunlar için Allah’a niyazda bulunmak dindarlığımıza zarar verir. Oysaki dünyanın ve tüm dünya nimetlerinin mutlak manada kötü olduğu anlayışına dayanan ve ruhbanlığı çağrıştıran bu tutumu da dinimiz tasvip etmemektedir. Bu hususta Rasûlüllah Efendimizin şu beyanı oldukça manidardır: “Dünyaya rağbet etmemek (zahitlik) demek, kişinin helâl olan şeyleri kendisine haram kılması veya malını dağıtıp tüketmesi değildir. Bilâkis dünya hayatında zahitlik demek, elinde olan şeylere Allah katında olanlardan daha fazla güvenmemendir.” (İbn Mâce, Zühd, 1.) Rabbimizin bizden istediği, dünyanın esiri olmamakla birlikte bu hayatın ahiretimizi mamur edebilmemiz için yegane fırsat olduğunun farkına vararak, bu dünyada heybemizi iman ve itaatle, hayır ve hasenatla, salih amellerle doldurabilmemizdir. Bunun için de başta iman nimeti olmak üzere, bizi Rabbimize yaklaştıracak amelleri işlememize vesile olacak maddi ve manevi nimetlere, beden ve ruh sağlığına ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla ahiretimizi kazanma yolunda Rabbimizden öncelikle bu dünyada iyilik ve güzellikler istememiz uygun olacaktır. Hangi nimetlerin bizim için daha hayırlı olduğunu bilemeyeceğimiz için bu güzelliklerin tayinini Rabbimize bırakarak maddi ve manevi her türlü hayrı içine alan “hasene” ifadesini kullanmak da ayrı bir inceliktir. Ashabından “Allah’ım! Beni âhirette ne ile cezalandıracaksan onu şimdiden dünyada bana ver.” diye dua ettiğini söyleyen hastaya Hz. Peygamber bunun yanlış bir davranış olduğunu bildirerek ona “Allah’ım, bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!” diye dua etmesini tavsiye etmiş ve kendisi için hayır duada bulunmuştur.

(Müslim, Zikir, 23.) Dünyada ne kadar sıkıntı çekilirse ahirette muhakkak surette o kadar mükafatla karşılaşacağımız veya bu hayatta elde edilen imkanların/nimetlerin âhiretteki kazancımıza mani olacağı düşüncesiyle dünyada çalışmadan, gayret sarfetmeden, başa gelen sıkıntılarla mücadele vermeden yaşamak içine düştüğümüz en büyük yanılgılardan biridir. Zira herkesin farklı imtihanlara tabi tutulduğu bu dünyada insan fakirlikle sınandığı gibi zenginlikle; hastalıkla sınandığı gibi sağlıkla da sınanabilir. Önemli olan, takva ölçütünü belirleyen, bizim bu imtihanları “nasıl” karşıladığımız ve her bir durumda “nasıl davrandığımız”dır. (Mülk, 67/2.) Kur’an-ı Kerim’de olumlu ve olumsuz insan örneklerinden bahsedilirken Allah Teâlâ’nın gazabını hak edenlerin hem dünyada hem de âhirette cezalandırılacakları vurgulanırken (Âl- İmrân, 3/56; Mâide, 5/41.), O’nun rızasına uygun yaşayanların her iki dünyada güzelliklere erişeceği ifade edilmiştir. (Yûnus, 10/6264.) O halde asıl olan iki dünyada da kendilerine nimet verilen salih kullardan olabilmektir. Bunun için işe, Rasûlüllah’ın sünnetine uyarak hem dünyada hem de âhirette iyiliklere talip olarak, her gün namazlarımızda okuduğumuz “Rabbenâ duasını bu hissiyatla yaparak başlayabiliriz.

Her Kemalin Bir Zevali Vardır